Sabah, hastaneden işe gittiğimde Ha-Jun dahil çalışma arkadaşlarım çok mutlu olmuşlardı. İşler hızlı ilerlemiş ve düşündüğümden çok daha iyi iş çıkarmışlardı.
Nakışçılardan birisi "Ada Hanım, bir daha buraya geleceğinizi düşünmemiştim. Bu kadar hızlı çalışıp işi bir an önce bitirmek istememizin nedeni sizin bir daha buraya gelmeyecek olmanızdı," dediğinde gülerek "Aman hızınızı kesmeyin yeniden suçlu durumuna düşmek istemiyorum," dedim.Gözüme çarpan ufacık bir hatayla ilgili terziyle konuşurken Andy içeri geldi. "Günaydın Ada, odama gelir misin? ... Lütfen" dedikten sonra kapıyı tutup beni beklemeye başlamıştı. Kadınların hayretle baktıklarını görünce gülmemek için yutkunmak zorunda kaldım. Çalışanlara "Ben birazdan gelirim," dedikten sonra yanından geçip çıkarken "Bu kadar abartmasan mı?" diye fısıldadım.
Andy ciddi bir şekilde cevap verdi. "Nezaketin benim en belirgin özelliğim olduğunu unutacak kadar buradan uzak kalmadın."
Odasına girdiğimizde ikimizde gülmeye başlamıştık. " 'Nezaketim, ben ve bunu anlamayan insanlar' diye bir film çeksen kesin gişe rekorları kırarsın."
"İyi fikirmiş bunun üstünde düşünmem lazım," dedikten sonra sehpayı gösterdi. "Gelirken kahve aldım. Uyuyamamışsındır."
"Birkaç saat uyudum. Sabah sağ olsun Kim-Woo iki büyük boy kahve getirdi. Ama buna da hayır demem," dedikten sonra birini aldım.
"Otursana,"
Koltuklardan birisine oturdum. "Bir şey söyleyeceksin değil mi?" diye sordum.
Andy tam karşımdaki koltuğa oturdu. "Evet. Sen işini layıkıyla yaptın. Büyük bir sorun olmadığı takdirde birkaç güne gelinlikler ve parçalar bitmiş olacak. Öncelikle ne kadar kızarsan kız sözünden caymadığın için teşekkür ederim."
"Bugünü tarihe not düşmek lazım sanıyorum. Keşke kayıt altına alsaydım," dediğimde güldü.
"Devamını dinlediğinde aynı şekildedüşünür müsün bilmem?"
"Hadi canım, yine mi erken konuştum? Bizim oralarda bir laf vardır. Erken öten horozun sonu iyi olmaz diye. Sanırım benim sonum da iyi olmayacak."
"O kadar kötü değil."
"Ne söyleyeceksen söyle, sen de kurtul ben de kurtulayım," derken merakla genç adama baktım.
"Gelinlikleri teslim etmek dışında şirkete gelmeni istemiyorum."
Şok olmuştum. "Neden?"
"Minik için hastanedesin, oradan çıkıp buraya geleceksin. Arkadaşının yaptıkları yüzünden şehrin diğer ucunda Kim-Woo'nun evinde kalıyorsun. Bir de elinin durumu var. Buraya gelmeden de telefonla her işini halledebilirsin. Buraya git gel yaparken yorulacaksın."
"Yorulacağım öyle mi? Hepi topu en fazla üç-dört günden bahsediyoruz. Üstelik sen daha iki gün önce restoranda yana yakıla beni geri çağırmadın mı? Andy, oradan baktığında aptal birini mi görüyorsun? Söylediğin tüm bahaneler iki gün önce de vardı. Eğer sorun Lee Min-Su'nun şirketine zarar vereceğini düşünmekse haklısın, bir şey diyemem. Gerçi onu da iki gün önce düşünmüş olman gerekirdi. Bence o da değil. lütfen bana dürüst ol ve gerçeği söyle."
Genç adamın düşünceli bakışları üzerimdeydi. Karar vermeye çalıştığı çok belliydi. "Ada... Burada çalıştığına göre Ah-Reum ile ilgili bir şeyler muhakkak duymuşsundur. Eski kız arkadaşım...""Eeee?"
"Kıskanç biridir. Seninle ilgili bir şeyler duymuş."
"Nasıl şeyler duymuş? Mesela sevgili olduğumuzu falan mı zannetmiş? Dün akşam hastaneye geldiğinde hiçbir şey yoktu. Akşamdan sabaha ne değişti gerçekten merak ediyorum."
"Sabah konuştuk. Ah-Reum Japonya'da yaşıyor boşanmak üzere," der demez sözünü kestim. "Evli ama seni kıskanıyor ve sen de bu kıskançlığı kabul ediyorsun. Şimdi daha da merak ettim. Neden beni kıskanmış?"
"Restoranda yemek yediğimiz akşam Seul'daymış. O da restorandaymış, bizi görmüş. Aynı zamanda fotoğraflarımızı çekmiş."
"Ne var bunda? Yemek yedik ayrıca orada bir oyun oynadık. En azından sonuna kadar kaldıysa Kim-Woo ile benim sevgili olduğumuzu sanmıştır."
"Ben de öyle söyledim. Dün akşam hastaneye geldiğimi de söyledi."
"Yani bunların hiçbiri bizim sevgili olduğumuzu kanıtlamaz. Tam tersi iyi insanlar olduğumuzu kanıtlar. Minik'in durumunu söyleseydin."
Andy birazdan fazla tedirgindi. "Ada, onun takıldığı bunlar değil," dedikten sonra telefonundan ikimize ait bir fotoğraf gösterdi.
"Hâlâ anlayamıyorum ne var bunda? Öpüşmüyoruz, birbirimize sarılmamışız... Sadece gülerek birbirimize bakıyoruz."
"O bu fotoğrafta aşk görmüş," diyen genç adam kahvesinden büyük bir yudum aldı.
Fotoğrafa bir daha baktım. Yanılmış olmasını çok isterdim ama kendime dikkatle baktım. Bakışlarımda sevgi vardı ve Andy de bunu gördüğü için şirkete bir daha gelmemi istemiyordu. Kendime bile yeni yeni itiraf ettiğim duygularımla yüzleşmek üstelik adamın sevgilisinin çektiği bir fotoğrafta yüzleşmek beni yerin dibine sokmuştu.
Bunu belli etmemeliyim diye düşünürken kelimeler ağzımdan bilinçsizce aktı. "Senin ona inanmadığını varsayarak söylüyorum ki sadece ikimiz birbirimize bakıyoruz. Sen bana nasıl bakıyorsan ben de sana öyle bakıyorum. Nasıl sen benim için bir şey hissetmiyorsan bu benim için de geçerlidir öyle değil mi? Bunun gibi o kadar çok fotoğrafım var ki istersen birkaç tane sana atabilirim. Aşkla nasıl baktığımın belgesi olan bir fotoğrafım var orada da gülüyorum fakat aşkla gülüyorum. Çünkü o zaman gerçekten âşık olduğumu sanıyordum. O fotoğrafı da yollarım. Hatta o fotoğrafın yağlı boya resmini yaptırmıştı ismi lazım değil pislik, onun resmini de atarım. Sen de pek muhterem sevgiline gösterir fotoğrafları karşılaştırırsınız," derken sesim titremeye başlamıştı. Daha fazla saçmalamamak için susup derin bir nefes aldım. "Madem özel hayatın benim yüzümden etkilenecek gelmem. Hele ki kendi ahlaki değerlerini yargılamadan başkaları için konuşan biri yüzünden bunları bana söyleyen birinin yanında çalışmaya zaten devam edemem," dedikten sonra ayağa kalktım. "Beni hırsızlıkla suçladın, elimi bu hale getirdin ama ben sırf işime duyduğum saygı yüzünden geri döndüm. Sanırım gerçekten aptalım," dedim.
O da ayağa kalkıp yanıma gelmişti. "Ada, senin bilmediğin o kadar çok şey var ki... Sadece şunu bil ona yardım etmek zorundayım. Bu arkadaşlığımızı bitireceğimiz anlamına gelmiyor. İnan senin kırılmanı, üzülmeni başına bir şey gelmesini istemiyorum. Zaten onun için şirkete gelme dedim. Fakat şunu unutma bana ne zaman ihtiyacın olursa arayabilirsin."
"Bence bitti Andy. Bizden arkadaş olmaz, hele senden sığınacak bir arkadaş asla olmaz. Gelinlik işi tamamen bittiğinde gelirim, mümkünse sana değil tayin ettiğin birine teslimini yaparım. Bir daha asla karşılaşmamak dileğiyle," dedikten sonra yanından kaçarcasına odasını terk ettim.
Ellerim buz kesmişti. Hemen çalışma odasına gittim. Kimsenin bir şey anlamasını istemiyordum artık. Kısaca Minik'in durumunu anlattıktan sonra "Andy'nin odasındayken hastaneyi aradım. Maalesef çocuğun anneannesi rahatsızlanmış onunla ilgilenmem lazım, artık o iyileşmeden gelemem," dedikten sonra yapmaları gereken işleri tek tek anlattım.
Zaten çok az bir iş kaldığı için fazla zamanımı almadı. Kadınlar da bana işi en güzel şekilde ve hızlı yapacaklarına söz verdiler. Çantamı aldığım sırada belime bir ağrı girdi. Reglim üzüldüğümde erken ve sancılı olurdu. Genellikle de hastanede takılan serumla kendime gelirdim.
Seul'a geldiğim dört seneden beri birkaç kere olmuştu. "Andy'le kavga, şimdi sevgilisi, Min-Su, Minik derken yaşadığım stresin sonucu," diye düşünürken kadınlara belli etmeden çıktım. Sancım her adımımla artıyor soğuk soğuk terliyordum. Hemen tuvalete gidip önlemimi aldım. Tam asansöre binerken Andy'le karşılaştım. Yüzüne bakmamıştım. "Yeni mi çıkıyorsun?" diye sordu. Cevap vermedim. O da benimle bindi. Bir şeyler söyledi duymadım, kendimi o kadar kasmıştım ki yüzümden ter sağanak gibi akmaya başlamıştı. Asansörü durdurup yüzüme baktı. "Neyin var?""Sana ne! Şu asansörü çalıştır, hastaneye gitmeliyim."
Hiçbir şey söylemeden telefonundan şoförünü arayıp beni hastaneye götürmesini istedi. Yeniden bayılacağımı düşündüğü için korkmuştu. "Ben de geliyorum,"
"Asla, Beni rahat bırak be adam! Merak etme bayılmayacağım. Şoför beni hastaneye götürsün yeter."
"İstediğin gibi olsun," dedikten sonra koluma girip beni arabaya kadar götürdü. "Telefonun açık olsun yoksa gelirim," demeyi de ihmal etmemişti.
Kendimi bu kadar acınacak duruma ne ara sokmuştum? Resmen ona olan duygularımı anlamış ve yalnız yaşadığım için bana acımıştı.
Bugüne kadar yaptıkları kabul edilemezdi ama bugün yaptığı tam bir pislik olduğunu göstermişti. O fotoğrafı gösterdiği an yıkılan duygularımın, hissettiğim utancın altında kalırdı inşallah...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNLİKTEKİ SIR
Ficción Generalİstanbul'dan Güney Kore'nin başkenti Seul'e okumak için giden Ada'nın yolu, Asya ülkelerinde tanınmış oyuncu, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Andy ile kesişir. Bu kesişme ikisini de farklı şekillerde etkileyecektir. Aralarındaki farklılıklar dil, din...