Sabahın erken saatinde şirkete gittiğimde kapıdaki güvenlikçiler şaşırmıştı. Kimsenin gelmediğini öğrendiğimde oyuna geldiğimi anladım. Pislik herif benimle uğraşacaktı hem de haince. Hemen yakındaki kafeye gidip bir kahve içtim, geri dönerken yetmedi iki kutu kahve daha aldım.
O kadar sinirlenmiştim ki odama girdiğimde ellerim titriyordu. Kahveleri ardı ardına içerken söylenmeye başladım. "Pislik herif utanmadan yüzüme nasıl bakacak acaba? Beni sabahın köründe buraya dikti, kendisi ise afiyetle kahvaltısını ediyordur! Ona değil kendine kız Ada Hanım, kim sabahın köründe nakışçıların peşine düşer ki?" dediğimde birisinin "Günaydın, neden bu kadar erken geldin? Konuşmaların dışarıdan duyuluyordu," dediğini duydum. Andy kapının önünde durmuş bana bakıyordu.
Adam haklıydı. Türkiye'de olsam kendi kendime konuştuğum için bana deli derlerdi. "Bugün ilk günün heyecanından olsa gerek biraz erken gelmişim. Ben de kendi kendime kızıyordum," derken sinirimi belli etmemeye çalışıyordum.
"Dikkatimi çekti sen sıkça ana dilini kullanıyorsun."
Kızdığımda iyi oluyor, kimse ne dediğimi anlamıyor, demek istememe rağmen "Evet, arada bir farkında olmadan konuşuyorum," dedim.
Bana öyle garip bir şekilde bakıyordu ki dediklerime inanmadığını anlamıştım. Bu konuda yorum yapmamayı seçmiş olmalı ki "Nakışçılar senin yanına gelecekler, geldiklerinde haber verirsin. Akşamüstü senaristlerle ufak bir toplantımız olacak sen de katıl," dedikten sonra gitmişti.
Dört nakışçı geldiğinde, Andy'yi aradım. Ha-Jun'la beraber yanıma geldiler. Kadınlar, Andy'nin ahiret sorularına muhatap olduktan sonra işlerini gösterdiler. Hepsi aynı kalitedeydi. Kadınlara haber vereceğini söyleyip gönderdikten sonra bana döndü. "Sence hangileri bu işi yapar?" diye sorduğunda "Bence dördünü de alalım. Hepsinin işçiliği aynı ayarda ve temiz işçilik," dedim.
Benim bu önerim Ha-Jun'la aramızdaki düşmanlığı ve tartışmayı fitillemişti. O iki kişinin yeterli olacağını ısrarla söylüyordu. Ben de kendi düşüncemde ısrarcıydım.
Hararetli tartışmamıza son noktayı Andy koydu. "Son kararı tasarımcı verir. Birkaç kişiyle daha görüşelim. Bakarsınız daha iyilerini buluruz," dediğinde itiraz edeceğimi anlamış devam etmişti." Konu kapanmıştır."
Sinir olmuştum. Elimde olmadan Türkçe söylenmeye başladım. "Son kararı tasarımcı veriyormuş da muş muş. Adam sanki nakış ustası, o kadar biliyorsan kendin işle! Ne haliniz varsa görün deyip kapıyı çarpıp çıkmak vardı ama anlaşma var," diye mırıldandığım sırada Ha-Jun'la ikisinin bakıştıklarını gördüm. "Bir şey mi var?"
Andy, "Yine Türkçe konuşmaya başladın, artık kesin eminim kızdığın zaman Türkçe konuşuyorsun. Ha-Jun sen araştırmaya devam et. Ada sen de çıkabilirsin," der demez ben de "Ha-Jun vaktin varsa sana bir şey söylemek istiyorum," dedim.
Andy yine araya girdi. "Erkenden gel diye neden aradığını soracaksan, Ha-Jun sana şaka yapmış Ada," derken ses tonundan konuyu uzatmak istemediği belliydi. Ancak alnındaki bir kasın sinirle attığını fark etmiştim.
Bakışlarımı ikisinin arasında gezdirdikten sonra içimi çektim. "Öyle mi? Ben de şaka yapmayı çok severim, umarım o da benim kadar anlayışlı olur," dememle birlikte yanlarından ayrıldım.
İşteki ilk günümün sanki benim sinir katsayılarımla sorunu vardı. Ha-Jun 'un gözleri devamlı üstümdeydi ve bundan rahatsız olmaya başlamıştım. Ne zaman telefonla konuşsam odamın kapısında bitiyor, tuvalete gittiğimde sanki dakikaları sayıyor gibi kapının önünde duruyordu. Bilinçli yaptığından emindim, adam benden hoşlanmamıştı.Toplantı odasına gittiğimde senaryo ekibinden başka kimse yoktu. Doğal olarak sohbet etmeye başladık. Konu konuyu açtı akşama çıkacakları ekip yemeğine kadar gitti. Konuşma esnasında yanıma oturan ve bir gün önce hayran bakışlarıyla egomu yükselten yakışıklı genç adam yemeğe beni de davet ettiği sırada kapı açıldı. Andy ve bugünkü can düşmanım Ha-Jun girmişlerdi. Andy yerine oturur oturmaz "Acil bir görüşme yapmam gerektiği için bekletmek zorunda kaldım," demesiyle birlikte bir gün önce yapmaya karar verilen değişikliklerle ilgili gelişmeleri sordu.
Sözlerinde özür yoktu sadece mazeret vardı. Aynı şeyi içimizden biri yapmış olsaydı ne olurdu diye düşündüm. Ha-Jun'un zaman zaman bana kayan gözlerinde alay vardı. Birden aklıma bir fikir geldi. Eğer oyunumu yerse onu acayip şekilde madara edebilirdim. Not tutmak için getirdiğim defteri açıp içine not alırmış gibi çizimler yapmaya başladım, hiç kimseye bakmıyordum.
Konuşmalar hararetle devam ederken Ha-Jun aniden, "Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz Ada Hanım?" diye sordu.
Bilinçli olarak irkilerek ona baktım. Oyunumu yediğini anladım, içimden kıs kıs güldüm.
Ha-Jun devam etti. "Aldığınız notlara bakarsanız ne sorduğumu anlarsınız," derken dudaklarını sinsi bir gülümseme kaplamıştı.
Gözlerim Andy'ye kaydı onun da kızdığını anladım. Siyah gözleri adeta ışık tutulmuş gibi parlamıştı.
"Notlarıma bakmama gerek yok. Senaryo ekibindeki arkadaşların çok iyi iş çıkardıklarını düşünüyorum," dedikten sonra konuşulanları noktası virgülüne kadar dinlediğimi gösterecek şekilde anlattım. "Yalnız üzerinde çalıştığımız son aksiyon sahnesine herkesi kendi gibi düşünen sinsi birini koymak lazım. Bildiğiniz gibi her yerde bu tür pislikler bol miktarda var."
Odadaki herkes benim ne yaptığımı anlamıştı, en çok da kıpkırmızı olan Ha-Jun. Senaristler gülmemek için biraz önce benim yaptığım gibi kafalarını notlarının arasına gömmüşlerdi. Andy'nin ise bakışları silah olmuş bana kurşun atıyordu. İçimden "Hop dedik yakışıklı senin kurşunların bana işlemez," derken, dudaklarımın arasından "Gerçi böyle bir karakter senaryonun özüne zarar verir. İyi niyetle vatanı kurtarmaya çalışanlara haksızlık. Bu fikrimi hiç söylememişim sayın. Bazen çenemi tutamıyorum ama insanları kandırmak, küçük görmek veya tanımadığım biri hakkında önyargılı olmak yerine içimdekini söylemek bana daha dürüst ve ahlaklı bir davranış şekli olarak öğretildi," sözleri döküldü.
Andy ayağa kalktı. "Konuştuğumuz şekilde değişiklikleri yaptıktan sonra bana gönderirsiniz. Toplantı bitmiştir. Ada Hanım odama gelir misiniz?"
Ortamdaki gerginliği sadece hissetmiyordun, resmen elle tutulur vaziyetteydi. Gayet sakin, "Elbette," dedim.
Kral ve kraldan çok kralcı odadan çıktıktan sonra ekibin acıyan bakışlarını üzerimde hissettim ve gülümsedim. "Lütfen öyle bakmayın. En kötüsü işten atılırım. Eğer yemek davetiniz hâlâ geçerliyse büyük bir memnuniyetle katılırım," dedim.
Benim rahatlığım onlara iyi gelmişti. Odadan çıkmadan önce akşam gidecekleri yerin adını söylediler. Hatta kadınlardan biri omuzuma vurup şans bile diledi.
Andy'nin odasına girerken o şansa gerçekten ihtiyacım olduğunu biliyordum. Ha-Jun da oradaydı. Aksini düşünmüş olmam en büyük günahım sayılmalıydı. Andy, beni görür görmez "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" diye kükredi.
Sakince "Fikirlerimi beyan ediyorum," dedim.
"Fikirmiş, sen intikam almaya çalıştın."
Sakinliğimi bozmamaya kararlıydım. "Çalışmadım, aldım."
"Farkındayım. Ha-Jun'un bu şirkette benden sonraki yetkili olduğunu bilmiyor musun?"
"Biliyorum lakin bunu bilmem beni ezmesini kabulleneceğim anlamına gelmiyor."
"Senden büyük insanlara bu şekilde davranmana müsaade edemem. Ha-Jun'dan özür dile."
Hem emir hem de özür bu benim kişiliğime hakaretti. Yine de sakince, "O benden özür dilediği zaman ancak özür dileyip dilemeyeceğime karar veririm. Üstelik bunu toplantıya yarım saat geç geldiği halde özür dilemek yerine bahane sunan birinin ağzından duymak bayağı eğitici oldu. Orada da sizden büyük insanlar vardı," dedim.Andy hışımla yerinden kalkıp yanıma geldi. "Sen kim oluyorsun da benimle bu şekilde konuşuyorsun."
Gözlerim Ha-Jun'a kaydı resmen tırstığını gördüm. "Öz geçmişimde kim olduğum yazıyor. Andy Bey, ben bu özrü dilemeyeceğim. Neden diye sorarsanız; ilk olarak sabah yaptığı şakayı ben kabul ettiğime göre onun da benim şakalarımı kaldırması gerektiğini söylemiştim ki daha şaka yapmaya başlamadım bile. İkinci olarak geldiğimden beri nedenini bilmediğim bir şekilde beni önce acemi diye eleştirdi, haklı dedim. Çünkü sinema sektöründe ilk defa çalışacaktım. Fakat konu yaptığım işe gelince orada herkes bir durup düşünecek. Kaç kişiyle çalışacağıma işi nasıl organize edeceğime ben karar veririm kimse kusura bakmasın. Son olarak da benim bu işe layık olmadığımı göstermek için toplantıda boşluğumu yakalamaya çalışması işte bu tam bir özürlük konuydu... Ben hem yazıp hem dinleyip hem de düşünebiliyorum," dedikten sonra durup bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ama ne mümkün, susamıyordum. "Sabahtan beri beni takip etmesi için bahanesi ne acaba? Burada disiplin var evet ben de disiplinli çalışmayı severim ama bunu tuvalette kaç dakika kaldığıma kadar yaparsanız o zaman akşam evde çalışmalarımı keser, öğlen yemek saatini sonuna kadar kullanırım. Ve bunlar sizleri rahatsız ediyorsa beni kovun ya da sözleşmeyi karşılıklı iptal edelim ben ayrılayım."
Andy'nin özellikle son söylediklerime şaşırdığını fark ettim. "Ha-Jun ne demek istiyor?"
Ha-Jun "Abartıyor. O tuvaletteyken benim de gelmişti. Kendini takip ettiğimi düşünmüş olmalı," dediğinde o kadar inandırıcıydı ki ben bile bir an kendimden şüphe ettim.
"Kameralara bakalım isterseniz. Ne zaman telefonum çalsa bana tahsis ettiğiniz odaya gelip konuşmam bitene kadar bekledi. İki kere tuvalete, bir kere kahve almaya çıktığımda çevremdeydi. Bu katta sizden başka bir o, bir ben, bir de senaryo ekibi var. Neden diğerleri değil de ben. Buna mobing denir aslında ama ben bunu güvensizlik olarak algılıyorum. Tasarımını yaptığım bir projeyi sabote edeceğimi düşünmüş olabilir."
Andy "Yine de son yaptığın hakaret için özür dilemelisin tabii o da senden dilemeli."
"Asla dilemeyeceğim. Söylemiş olduklarımı üzerine aldığına göre doğru söylemişim demektir. Andy Bey bunun için beni zorlarsanız tazminat falan dinlemem ayrılırım. Gerçi ayrılmam onun işine gelir bu sadece beni üzer. Fakat kişiliğimden taviz vermemek için ödeyeceğim paranın bir önemi olmaz."
Andy, Ha-Jun'a baktı. Haklı olduğumu bilmesine rağmen kararı ona bırakmış Ha-jun ise tırsmıştı. Çünkü Andy'nin bu projeye verdiği önemi biliyordu. Eğer bir aksilik çıkarsa sorumlusu o olacaktı. "Unutalım gitsin," derken içinden gelerek konuşmadığı çok açıktı.
Andy rahatlamıştı. "Aranızdaki kırgınlıkları bu gece bitirelim ve ikinizi yemeğe götüreyim," dedi. Kendi vicdanını rahatlatıyordu.
"Kusura bakmayın gelemem. Bu gece başka randevum var."
Andy "Senaristlerin ekip yemeği mi?" diye sordu.
"Evet. Şimdi müsaadenizle gideyim arkadaşları bekletmek istemem," dedikten sonra odasından çıktım. Planım işe yaramıştı. Toplantıda söylediklerimden sonra Andy'nin kızacağını tahmin etmiştim ama Ha-Jun'un oyunlarının önünü kesmemin tek yöntemi buydu. Bana karşı değişik bir düşmanlığı vardı. Bunun neden olduğunu bilmiyordum fakat aklıma koymuştum bunu da çözecektim. Gönül rahatlığıyla yemeğe gittim.*
Andy saatine baktığında gecenin 11'iolduğunu gördü. Ne zaman düşünmekten kaçsa kendini öldürürcesine çalışırdı, şimdi de öyle bir zamandı. Çalışırken telefonunu sessize atmıştı. Baktı üç tane arama vardı, üçü de geri dönüş yapmak istemediği o kişiydi.
Senaryo ekibi yemeğe onu da davet etmiş; o da işi olduğunu, bitirirse gelebileceğini söylemişti. Onun üzerine yemeğe yetişemezse gecenin devamında lokantanın karşısındaki karaoke salonunda olacaklarını söylemişlerdi. Bu gece daha fazla çalışmak ve düşünmek istemiyordum. Onun için ekibin yanına gitmeye karar verdi.
Arabasını Karaoke salonunun karşısına park ettiği sırada ekibin çıktığını ve dağılmaya başladığını gördü. Hepsi sarhoştu, gülüp konuşuyorlardı. İçlerinden birinin "Ada sesin çok güzelmiş benim sesim senin gibi olsaydı kesin şarkıcı olurdum," dediğini duydu. Andy "İstediğim, sevdiğim, yaparken mutlu olduğum bir işi yapıyorum. Şarkıcılığı benim tasarım yaparken hissettiğim duygularla yapan sesi güzellere bıraktım," diyen genç kadının önünde duran taksiye binmeden önce diğerleriyle vedalaştığını gördü."Bu kadın tıpkı bir antika mücevher kutusuna benziyor. Her açıldığında içinden paha biçilmez bir ziynet çıkıyor ama o takıp takıştırıp gösteriş yapmıyor... Yoksa gösteriş yapmak için insanların en zayıf en muhtaç anını bekleyenlerden mi? Kimse göründüğü gibi değil. Ya sen Andy... Sen göründüğün gibi misin?" diye düşünen genç adam kimseye görünmeden arabasını çalıştırıp evine doğru sürmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNLİKTEKİ SIR
Fiksi Umumİstanbul'dan Güney Kore'nin başkenti Seul'e okumak için giden Ada'nın yolu, Asya ülkelerinde tanınmış oyuncu, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Andy ile kesişir. Bu kesişme ikisini de farklı şekillerde etkileyecektir. Aralarındaki farklılıklar dil, din...