Bölüm-5

38 6 0
                                    


Şirketten çıkıp avukatla görüşmem çok kısa sürmüş ve sözleşmeyi imzalamaya karar vermiştim. Toplantı saatine daha çok olduğu için uzun zamandır ihmal ettiğim saçlarım için kuaföre girdim. Saçlarımı biraz kestirip bir de fön çektirince kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım.

Toplantı odasını girdiğimde saat tam 14.00'tü. Kalabalık bir toplantı bekliyordum ama hepi topu sekiz kişiydik. Bunların ikisinin bana bağlı çalışacak iki terzi diğerlerinin de senaryo ekibi olduğunu Andy tanıştırdığında öğrendim. Odada bir de hâlâ bana inanamayan gözlerle bakan Jung Ha-Jun vardı. İmzaladığım sözleşme dosyasını Andy'ye verdim. "Siz de imzaladıktan sonra bir kopyasını almak istiyorum."
Andy, "Toplantıdan sonra veririm," dedikten sonra terzileri gönderdi. Senaryo ekibine dönüp "Ada Hanım'a sormak istedikleriniz vardı," dedi. Bu sözle birlikte en az üç saat süren soru cevap maratonuna başlamış olduk. Sonunda senaryo ekibinin en genç olan elemanı söze girdi. Toplantının en başından beri bana çapkınca bakıyordu. Soru sorarken gözlerinden birisini hafifçe kırptığını sadece ben fark etmiştim. "Sizce Joon kendini nasıl öldürmüştür?"

Bunu daha önce ben de düşünmüştüm. "Bir deniz kenarı, deli dalgalar kıyıyı dövüyor. Joon, uzun süre denizi seyrettikten sonra sadece ceketini çıkarıyor ve denize girip yüzmeye başlıyor. Ayrıca ceketin üzerinde onun kimliğini belli eden bir işaret olmalı, değil mi? Mesela üzerinde Min'in ona hediye ettiği cep saati olabilir."
Genç adam hayranlık dolu bakışlarla, "Bravo en ince detayına kadar düşünmüşsünüz. Peki cesedi görünmeli mi?" diye sorduğunda Andy araya girdi. "Ada yorulmuş olmalısın," dediğinde bakışlarım ona kaydı. Daha fazla detay vermemi istemiyordu. Büyük ihtimal filmin ikincisini çekmek istiyordu ve bu bilinsin istemiyordu. Genç adama dönüp "Orasına siz karar verin," dedim.
Andy, "Eğer başka soracak bir sorunuz kalmadıysa toplantıyı bitirelim. Daha ilk günden Ada Hanım'ı daha fazla yormayalım," der demez oda boşalmaya başlamıştı.
"Gel Ada, sana çalışacağınız yeri göstereyim," diyen Andy ile biz de çıktık. Onun odası toplantı odasının yanındaydı, girdiğimiz odaysa bana tahsis edilen kısımdı. Anahtarla kapıyı açtı. "Bu kısmı özel hazırlattım. Odayı bir incelemeni istiyorum eğer eksik bir şey gözüne çarparsa Ha-Jun'a söyle lütfen, hemen tamamlar."
Oldukça geniş olan oda en ince ayrıntısına kadar hazırlanmıştı. Dikiş masaları, makinalar güzelce yerleştirilmişti. Çeşit çeşit iğneler, iplikler ve mankenler ise özel bir bölümün içindeydi. Büyük ayrı bir masa ve masanın üzerinde çizim kâğıtları, kalemler gözüme ilişti. Çok zevkli hazırlanmıştı. Odanın içinde yok yok gibiydi. Kumaşların olduğu bölüme gittim, ipek ve dantelleri elimle okşarken Andy kapının girişinde durmuş bana bakıyordu. Kısa bir süre sonra o da yanıma geldi. Konuşmadan beklemeye başladı. Simsiyah bakışlarının tüm vücudumu deldiğini hissettim.
Bu tuhaf ortamdan sıyrılmak için, "Çok güzel kumaşlar ancak benim tasarladığım gelinliğe uygun değiller," deyince Andy'nin bu sözlerime şaşırdığı belli oluyordu. "Bu kumaşları en meşhur terzilerimiz seçti Ada. Gerçekten ilginç bir insansın," dedi.
"Eğer müsaade ederseniz kumaşları bizzat kendim seçmeliyim. Meşhur terzilerinizin seçmiş olduğu bu kumaşlar gerçekten çok güzel ve kaliteli ancak onlara dokunduğum sırada çizim yaptığım anların heyecanını duyamadım. Okulla Tokyo'ya gittiğimizde bir yer keşfetmiştim. En olmadı gider oradan alırım," derken sesimin ne kadar heyecanlı çıktığının farkında değildim.
"Bu proje seni de çok heyecanlandırıyor değil mi?" diye sorarken gözlerime bakıyordu. "Proje hakkında konuşurken gözlerin ışık saçıyor. Bu arada saçların da güzel olmuş, iyi günlerde kullan."
"Teşekkür ederim. Madem senaristler oyuncuların isimlerini ve rollerini yarın bildirecekler, ben de bugün gidip biraz kumaşçıları gezeyim. Çıkabilir miyim?"
"Çıkabilirsin," dedikten sonra odanın anahtarını bana uzattı. "Bu anahtardan bir tane de bende var. Başka kimsede yok. Bu anahtarlar dışında biri kapıyı açmaya çalışırsa alarm çalışır."
Anahtarı onun meraklı bakışlarının altında boynumdaki zincire taktım. "Bu kadar değerli bir şeyi çantama koyup kaybetmeyi göze alamam," diyen sesim bariz dalga geçiyordu.
Gülerek, "Sözleşmenin bir kopyasını almak istiyordun önce odama gidelim sonra çıkarsın," dedikten yine koca adımlarıyla gitmişti, ben de kapıyı kilitleyip arkasına takıldım.

Akşam eve döndüğümde ayaklarım şişmişti. Gitmediğim yer kalmamış aradığımı bulamamıştım. Dışarda bir şeyler atıştırmıştım doğruca duşun altına attım kendimi, yatacağım sırada telefonum çaldı. Arayan Ha-Jun'du. Telefonu açtığım sırada daha "alo" diyemeden bana "Ada merhaba yarın erkenden şirkette olman gerekiyor, nakışçıları seçeceğiz" dedi. Sesinde inanılmaz bir samimiyetsizlik vardı.
"Tamam, orada olacağım. İyi akş..." sözümü bitiremeden telefonu kapatmıştı. "Nezaketsiz," diye kendi kendime söylenirken bir yandan da yatağıma doğru yürüyordum. Bu Ha-Jun ile çok işim vardı, belliydi...

GELİNLİKTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin