Günler birbirini kovalarken düşünmeye bile vakit ayıramamıştım. Andy'yi o yağmurlu günden sonra ara sıra sadece maskeli suratıyla görmüş ve tasarım üzerine profesyonel görüşmelerde bulunmuştum. Altıncı günün sonunda biten bir dizinin veda yemeği vardı. Uzun soluklu diziye katkı koyan herkes davetliydi. Beni de ayıp olmasın diye davet etmişlerdi.Nakış tasarımlarını bitirmiştim fakat bittiğini Andy'ye söylememiştim. Yedinci günü akşamüstü teslim edecektim. Kimse bilmese de kendi kendimi kutlamak için dizinin yemeğine gitmeye karar verdim.
En son İstanbul'a gittiğimde aldığım beyaz tek düğmeli uzun ceketin içine siyah straplez dar ve kısa, belinin iki yanı baklava şeklinde açık elbisemi giydim. İnce belim baklava kesimleriyle daha bir ince olmuştu. Benim gibi buğday tenlilere beyaz ve siyah uyumunun çok yakıştığını biliyordum. Uzun koyu kahve rengi saçlarımı dağınık topuz yaptım. Bu saç modeli bal rengi iri gözlerimi ve gamzelerimi daha belirgin hale getirmişti. Ceketimden görünen dekolteyi üçlü zarif kolyeyle daha az görünür hale soktum. Bilekten bağlı, siyah ve hafif topuklu ayakkabı ile siyah üzerine beyaz kare desenli çantam, kıyafetim ile bir bütün olmuştu. Uzun boylu olduğum için yüksek topuklu ayakkabı giymiyordum. Kıyafetim bana hem masum hem de gizemli bir hava vermişti.
Daha fazla oyalanmadan bir taksi çağırdım. Aynada kendime son bir kez baktıktan sonra taksiye binmek için evin önüne indim. Yol boyunca aklımda Andy vardı. Neden onu bu kadar düşündüğüme bir anlam veremiyordum ama düşüncelerime de engel olamıyordum. Bunun nedeni adamın röntgen cihazına benzeyen bakışları da olabilirdi ya da hâlâ çözemediğim karakteri de...
Yemeğin verildiği otele girdiğimde düşündüğümden daha büyük bir organizasyon olduğunu anladım. "İyi ki içimdeki elbiseyi seçmişim, ceketi çıkardığımda ortama uyacak," diye düşünürken salonun kapısında Andy ve annesi Song Yeo-Na Hanımı gördüm. Bayan Song beni görünce çok sevinmişti. "Hoş geldin Ada, nasılsın?"
"Teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
"Gördüğün gibiyim. Misafirlerimizi karşıladıktan sonra bir ara vaktin olursa seninle sohbet etmek istiyorum."
"Memnun olurum," dediğim sırada Andy de "Hoş geldin Ada," dedi.
Bakışlarında beğeni vardı. Bu bakış hoşuma gitmişti doğrusu. Gülerek ona da selam verdikten sonra izin isteyip ceketimi vestiyere bıraktım.
Beni senaryo ekibinin masasına dahil etmişlerdi. Yerime doğru yürürken pek çok beğeni dolu bakış almıştım. Masalar ünlü kaynıyordu. Benim oturduğum masada ise o ünlülerin dedikodusu yapılıyordu. Güzel sohbetler beraberinde samimi gülüşlere hatta kahkahalara dönmüştü. Yemekler servis edilmeye başladığı sırada ekibin başı olan Park Ji-Hoon Bey'e gelen telefon masanın neşesini bozdu. Oğlunun bakıcısı acil bir ailevi neden dolayısıyla gitmek zorundaydı. Onun ise konuşma yapması gerekiyordu. Karısının iş seyahatinde olması yetmez gibi ailelerinden de kimse Seul'da değildi.
Bay Park, "Andy'ye söyleyeyim benim yerime birisini bulsun," deyip ayağa kalktığında içim elvermedi. Bu gece onların gecesiydi ben ise misafirdim. "Buraya getirtirseniz ben ilgilenirim. Kaç yaşında?" diye sordum.
Bay Park şaşırmıştı. "Altı aylık. Emin misin? Tecrüben var mı?"
"Yakın arkadaşımın çocuklarına bakmışlığım var ama o kadar. Merak etmeyin bir oda tutarız, birkaç saat değil mi idare ederim. Çok sıkışırsam alır çocuğu yanınıza gelirim," derken gülümsemiştim.
Ekipten diğer kadınlar da eğer sıkışırsam onları çağırmamı isteyince sorun kısmen çözülmüştü. Adamcağız hemen bakıcıyı arayıp çocuğu otele getirmesini söyledi.
Bay Park ile dışarı çıkarken arkamızdan Andy'nin geldiğini görmemiştim. "Sorun ne?" diye sorduğunda irkildim.Andy'nin böyle bir durumda nasıl davranacağını kestirmek zordu. Bay Park durumu anlatınca "Sen çocuğunu bekle, ben oda tutayım," dedikten sonra hemen resepsiyona doğru yürümeye başlamıştı. Şaşırmış arkasından bakıyordum. O ise geri dönüp bana baktı. "Gelsene Ada," dedi.
Odayı tutup anahtarını bana verdikten sonra "Baş edebileceğine emin misin?" diye sordu.
Tedirgindim, bu halim sesime de yansımıştı. "Değilim. Deneyeceğiz, umarım sıkıntı olmaz."
"Merak etme. Bir şey olursa beni ara hemen yanına gelirim."
Tedirginliğim sadece çocuk değildi. "Umarım bu olay basına başka türlü yansımaz. Magazinlerde 'Andy ve çocuğunun annesi otelde bir araya geldi' başlıklı yazılarla anılmak istemem."
"Otel bizim böyle bir şey olmasına izin vermeyiz, merak etme. Sen neden bu kadar basından korkuyorsun?" diye cevap veren Andy gülüyordu.
"Basından değil, annemden korkuyorum. Eğer böyle bir haber okursa annem ilk uçakla buraya gelir, ortalığı birbirine kattıktan sonra benim canıma okur, tabi anneannemin kalpten ölmesini, Mina ve Can'ın söyleyeceklerini saymıyorum bile. Düşün artık."
"Merak etme, sen sadece çocuğa odaklan gerisi benim sorumluluğumda. Kimsenin seni çiğ çiğ yemesine izin vermem beyaz ceketli kız," derken kahkaha atmıştı. İlk defa bu kadar samimi ve içten güldüğünü görmüştüm. "Maskeni takmayı unutmuşsun," dememek için dilimi ısırdım.*
İki saat sonra kollarım bebeği taşıyamayacak kadar ağrımaya başlamıştı. Dünya tatlısı bir bebeğin daha bedeni yatağa değmeden ağlayabileceğini öğrenmiştim. Haklıydı aslında, tanımadığı biriyle ve değişik bir ortamdaydı. Bana alışması için mamasını kucağımda yedirmiştim. O arada siyah elbisem mamadan yer yer beyazlaşmış ve elbisemin bu hali içimi acıtmıştı.
Altını değiştirmek için yatağa koyduğumda ağlamasın diye boynunu ayaklarını öpmeye başladım. O kadar tatlıydı ki ben öptükçe gülücükler atıyordu. "Şanslı küçük adam," diyen Andy'nin sesini duyduğum anda hızla arkamı döndüm. Kapıdan bize bakıyordu. Kısa bir an sesindeki arzuyu gözlerinde de yakalamıştım. Ama çok kısa bir zaman. Fark etmemiş gibi davrandım. "Bittiğini söyleyin bana."
"Bay Park'ın konuşması bitmek üzeredir. Bebeği hazırlamanı rica etmek için geldim ama biraz dağılmış gibisin." Halime gülmemek için zor durduğu belli oluyordu.
"Biraz?" derken gözlerim komedinin üstüne attığım kolyeye, oradan biri yerde diğeri nerede belli olmayan ayakkabıma gitti.
Yanıma gelip bebeği kucağına alırken getirdiği ceketimi yatağa koymuştu. "Kendine çeki düzen ver de bebeği babasına teslim edelim."
O an aklım başıma gelmişti. Zaten kısa olan eteğim iyice yukarı çıkmış, kolye ve ceketle kapattığım elbisemin dekoltesi alabildiğine aşağıya inmişti. Biraz daha inse meme uçlarım tamamen ortaya çıkacaktı. Aceleyle elbisemi düzeltip ceketimi giymem saniyelerimi bile almadı. Ayakkabılarımı giyip, kolyeyi çantaya atmam ve bebeğe ait malzemeleri çantasına yerleştirmem o gazla bir dakikada olmuştu.
O ise gülerek beni seyrederken "Yemek yedin mi?" diye sordu.
"Yemedim ama şu an da yemek düşünecek halim hiç yok. Evime gidip bedenimdeki çocuk mamalarından arınmadan bir lokma dahi yiyemem. Neyse ben taksi çağırtayım."
"İçki almadığına göre benim arabamı kullanabilirsin."
"Araba kullanmıyorum."
"Ehliyet almak için biraz geç kalmışsın. Ben bırakırdım ama davet devam ediyor."
"Ehliyetim yok demedim araba kullanmıyorum dedim."
"Madem öyle, aşağıdan taksi çağırtırız," diyen Andy kucağındaki çocukla kapıyı açıp bana yol verdi.
Asansörle inerken birden aklıma geldi, "Annen benimle sohbet etmek istemişti. Bildiğin üzere bu şartlar altında mümkün değil."
"Annemle görüşür ikiniz için uygun bir gün ayarlarım. Türkiye'yi bilhassa İstanbul'u çok sever, herhalde seninle ülken hakkında konuşacak.""Türkiye'ye hiç gitti mi?" diye sorarken şaşırmıştım.
"Evet, yıllar önce gitmiş," diye cevap veren Andy'nin sesinde hoş bir tını vardı. Ancak daha fazla konuşmak istemediğini belirten tavır içine girince daha fazla soru sormadım.
Eve dönerken aklım Andy'deydi. Bay Park'a kızacağını düşünmüştüm ancak tam tersi çok anlayışlı davranmıştı. Ya o sesindeki ve bakışlarındaki arzu... "Saçmalama kızım, senelerdir hayatına kimseyi almadığın için bazı şeyleri hissettiğin gibi görmek istemişsindir. Hissettiğim! Yok canım bu adama ilgi duymaya başlamış olabilir miyim? Tabi ki HAYIR!"
Eve vardığımda kendimi önce duşa oradan da yatağa attım. Çok yorulmuştum. Uyku beni kendisine doğru çağırıyordu ama uyumadan önce kendime bir söz verdim; Yeni yeni başlayan hoşlanma duyguma gem vurup işim biter bitmez normal hayatıma dönecektim ama Andy'nin annesi ilk gördüğümden beri ben de hoş duygular uyandırmıştı. Oldukça ufak tefek olan kadının zarif hatları hoşuma gitmişti. Onunla görüşmek bana zevk verecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNLİKTEKİ SIR
Ficção Geralİstanbul'dan Güney Kore'nin başkenti Seul'e okumak için giden Ada'nın yolu, Asya ülkelerinde tanınmış oyuncu, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Andy ile kesişir. Bu kesişme ikisini de farklı şekillerde etkileyecektir. Aralarındaki farklılıklar dil, din...