Anı yaşarken dört sene çok uzun, geçmek bilmez bir süre gibi geliyordu insana. Oysa Seul'a gelip okula başladığım günden beri dört sene göz açıp kapayana kadar geçmişti. Zaman öyle bir akıp gitmişti ki düşündüğüm zaman anlamak mümkün olmuyordu. Ama gerçek buydu. Birkaç gün sonra mezuniyet törenimiz vardı.Aklıma gelince yıllar boyunca tutmuş olduğum günlüğümü elime aldım. Amacım yazmak değil zamanımın nasıl geçtiğini hatırlamaktı. Annemin onayını aldığım günden üç ay sonra yani okula başladığım gün aldığım anı defterime yazdıklarımı okumaya başladım.
Dayımın arkadaşının vasıtasıyla daha buraya gelmeden kiraladığımız, okuluma yakın bir sitede ve iki odalı dairemde çok mutluyum. Burası benim yalnız yaşadığım ilk ev, ailem dışında ve Türkiye'den gelen birkaç arkadaşımdan başka kimsenin ayak basmadığı mabedim gibi. Umarım annemi ikna edip yüksek lisansımı da burada yapabilirim. Annem, Mina ve Can sık sık geldikleri için buraya alışıyorlar sanki. Eskisi kadar yalnız yaşamama karşı çıkmasa da annemin gelecek planlarımı duyunca ne diyeceği konusunda endişeliyim. Çoğu arkadaşım bunu söylediğimde benimle dalga geçiyor.
Son cümleyi okuyunca gülümsemeye başladım. Benimle dalga geçmekte ne kadar haklılar, sonuçta ikinci üniversitemden mezun oluyordum. Artık yirmi altı yaşında ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadındım. En azından İstanbul'a gidip annemi burada yüksek lisans yapmak isteğime ikna edene kadar evimi boşaltmayacaktım.
Günlüğü okumaya devam ettikçe anılar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçmeye başladı. Okulun ilk gününde sınıfta yanıma oturan Lee Min-Su ve başka bir bölümde okuyan abisi Lee Min-Jun sayesinde ilk bir ayda okulun neredeyse tamamıyla tanışmıştım. Orada üst sınıfların garip bir yaptırım gücü vardı. Benim için buna alışmak biraz zor olmuştu ama alışmıştım. Çoğu farklı şehirlerden ve ülkelerden olan bir grup öğrenci olmuştuk. Neredeyse her akşam dışarda yiyor ve yerken de içiyorduk. Dersler, çizimler artmaya başladığında bunu azaltmak zorunda kaldık ki bu da benim işime gelmişti. Sadece okul için değil 'K'iz' oyun projesinin devamlılığı için de dinç kafayla çalışmaya ihtiyacım vardı.
İlk dönemi bitirip ikinci döneme başladığımızda Lee Min-Su çeşitli bahanelerle benim derslerde çıkardığım notlarımı istemeye başlamıştı. Bir süre sonra bunu sık sık yapmaya başlayınca Lee Min-Su'nun çalışmadan hazıra konmayı sevdiğini anlamıştım. İş yetiştiremediği çizimlere geldiğinde bu işe dur demek zorunda kalmıştım. "Kendi çizimim bitmeden seninkine yardım edemem," dediğimde "Senin nasılsa bir mesleğin var, koskoca mimarsın hem istesen annenin okullarından birinin başına geçersin. Ben ise bu okulu bitiremezsem babam asla kendi konfeksiyon atölyesinde çalıştırmaz. Senin anlayacağın benim işim çok zor. Kendi tasarımını bana versen ne kaybedersin," demişti. O zaman ona bir daha kendimle ilgili bilgi vermemeye karar vermiştim.
Min-Su'ya çok kızmıştım, "Senin sandığın gibi bunlar benim önüme hazır gelmedi Lee Min-Su, Mimarlığı kazanabilmek ve orayı bitirebilmek için köpek gibi çalıştım. Üstelik bunları da sadece burada istediğim bölümde okumak için yaptım," demiştim.
Kızdığımı anladığı için mi yoksa bir daha benden ders notu alamayacağını düşündüğü için mi bilemem ama gülmeye başlamıştı. "Şaka yaptım hemen de kızarmışsın," demişti. Tavırları bana o kadar samimiyetsiz gelmişti ki Lee Min-Su ile arama ciddi bir mesafe koyma zamanının geldiğini anlamıştım.
O olaydan sonra bir daha bu konuda hiç konuşmadık. Zaten tatil gelmişti ve ben birkaç haftalığına Türkiye'ye gitmiştim. O sırada mesafemi iyice koruduğumu hatırlıyorum ve aramalarına kısmen cevap vermiştim. Geri döndükten sonra düzelmiş olabileceğini düşünerek Lee Min-Su ile arkadaşlığıma eskisi gibi devam etmeye çalıştım. İkinci senemizde de aynı numaraları çekmeye başlayınca aslında ona iyice bozulmuştum. Sonuçta fark etmemiş gibi yapıp yine notlarımı verdim ama dönem sonu projesini teslim etmediği için sınıfta kaldı. Ertesi günü ağlayarak yanıma gelmişti. "Babamla kavga ettik ne olur birkaç gün sende kalayım," demişti. "Çok isterim fakat anneme söz verdim. Evime kimseyi kabul edemem," diye cevap vermiştim.
"Nereden haberi olacak? Bak gerçekten çok zor durumdayım."
Erkek kardeşi Lee Min-Jun kız arkadaşıyla beraber ev tutmuştu. Bana bu kadar ısrar edeceğine onda kalabilirdi. "Üzgünüm kabul edemem çünkü Mina Tayvan'da büyük ihtimal bugün yarın buraya gelir. Gerçi gelmese de kabul edemem. Neden Lee Min-Ju'da kalmıyorsun?"e
"Onda kalamam zaten ona da kızgınım. Ne yani bir dersten kaldım diye bu kadar tantana yapılır mı?" derken bana inanmadığı çok belliydi. Israra devam edeceği sırada telefonum çalmıştı. Mina' nın aradığını görünce çok rahatlamıştım. "Ufaklık taksideyim eve mi okula mı geleyim?"
"Geleceğini tahmin etmiştim. Zamanlaman mükemmel oldu Mina'm. Doğruca okula gel eve beraber geçeriz," dedikten sonra beni merakla izlemekte olan Lee Min-Su'ya Korece "Biraz önce söylediğim gibi Mina gelmiş okulda buluşacağız," demiştim.
Mina yanımıza gelene kadar Lee Min-Su bana inanmamıştı. Ne zaman Mina'yı gördü ancak o zaman yalan söylemediğimi anladı. Herkesi kendi gibi sanıyordu herhalde. Mina ile çat pat İngilizce konuşarak, bizimle kalmak istediğini söylediğinde Mina'nın cevabı sert olmuştu. "Ada eğer ailenin dışında birini evine alırsa buradaki okul hayatı biter."
Böylece Lee Min-Su'nun çenesinden kurtulmuştum. Ayrıca onun bu ve bunun gibi ısrarları beni delirtiyordu. Bir de Mina'yı konuyla ilgili sıkıştırması hiç hoş değildi.
Mina da arkadaşımın tuhaf ruh halini fark etmişti, geri dönüş yolunda hemen beni uyarmaya başlamıştı, "O kıza dikkat et Ada, fazla yakınlaşma. Bakışlarındaki değişimin hızını ölçecek bir ölçü birimi yok. Ayrıca beni ne kadar tanıyor ki bana bizimle kalma konusunda ısrar edebiliyor. Daha yeni tanıdığı birine bu kadar ısrarcı olması hiç hoş değil." demişti ki ben de artık aynı kanaatteydim.
İkinci seneden sonra Lee Min-Su benden alabileceklerini kafasında netleştirdiği için kimi zaman çok yakın kimi zaman uzak davranmaya başlamıştı. Ama asla benimle bağını koparmıyordu. Ben de onu olduğu gibi kabul etmiştim. Zaten onu tanıdığımdan beri çok beğendiği bir sanatçı vardı, son iki senesini hastalık derecesinde hayranı olduğu adamı adım adım takip ederek geçirmişti. Bütün kitaplarında adamın boy boy resimleri vardı. Bir de adamın fan kulübünün liderlerinden biri konumuna gelmişti. Bu onun için kötü olmuştu. Dersleri her geçen sene daha kötüye gitmeye başlamıştı. Bu durum benim için çok iyi olmuştu çünkü onu kırmadan ondan uzaklaşmamı sağlamıştı. Diğer arkadaşlarımla ilişkilerim ise ilk günkü kadar sıcak ve samimiydi.
Son seneye hızlı gelmiştik ama son sene sanki kanatlanıp uçmuştu. Birkaç tane tekstil firmasının düzenlediği yarışmalara katılmış, ikisinden de yüklü ödüller almıştık. Buna rağmen kırk kişilik sınıftan sadece dokuzumuz mezun olmaya hak kazanmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNLİKTEKİ SIR
Ficción Generalİstanbul'dan Güney Kore'nin başkenti Seul'e okumak için giden Ada'nın yolu, Asya ülkelerinde tanınmış oyuncu, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Andy ile kesişir. Bu kesişme ikisini de farklı şekillerde etkileyecektir. Aralarındaki farklılıklar dil, din...