Bölüm-28

23 2 0
                                    


Seul'daki yeni evimizde iki haftadır yaşamama rağmen uyanırken yine kendimi yabancı hissetmiştim. Hastaneden sonra hemen İstanbul'a dönmek istemiştik fakat doktorlarım uzun yolculuk için sağlık durumumun müsait olmadığını onun için birkaç hafta daha burada kalmamız gerektiğini söylemişlerdi. Buna önce kızsam da sonra birkaç adım attığımda bile kendimi yorgun hissettiğimi fark etmiştim.

Eve geldiğimden beri her gece olduğu gibi bu gece de rüyamda Andy ile uğraşmıştım fakat bu sefer rahmetli kardeşi Soo-Jin'i de görmüştüm. Bir şeyler anlatmak istiyor sesi çıkmıyordu. Uyurken bile algıladığım bir şeyler olacak, bir şeyler duyacağım hissi beni iyice rahatsız etmeye başladığında yataktan kalkıp mutfağa gittim. Annem, Mina ve Mi-Anne derin sohbete daldıkları için beni fark etmemişlerdi. Mi-Anne'nin Türkçe konuşmak için verdiği uğraş alkışı hak ediyordu. Ben hastanedeyken Can, "Madem Mi-Anne bizimle Türkiye'de yaşayacak, kadıncağızın biraz Türkçe öğrenmesi lazım. Dün onun bu konuda ne kadar tedirgin olduğunu görünce biraz araştırdım, iyi bir öğretmen buldum. Yarın derslere başlayacaklar," demişti. Ogün hepimiz orta yaşlı kadının yaşadıklarını, düşüncelerini, tedirginliklerini anladığı için Can'ı tebrik etmiştik. Bugün ise az da olsa bu konuda ilerleme kaydettiğini görmek beni mutlu etmişti.

Annem benim onları seyrettiğimi fark edince "Uyuyan güzel uyanmış sonunda. Oyalanma da kahvaltını yap misafirin gelecek," dedi.
Masaya otururken "Kim geliyor?" diye sordum. Seul'da tanıdığım birçok kişi hastaneye ya da evimize geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Burada olduğum müddetçe nazik, düşünceli ve iyi insanlar biriktirmiştim. Bundan daha büyük bir hazine olabilir miydi hayatta?
Annem ona baktığımı görünce "Song Yea-Na Hanım geliyor kızım," dedi. Tepki vereceğimi düşünmüş olmalı ki devam etti. "Bak canım kızım, kadıncağız olayı duyar duymaz hastaneye yanımıza geldi. Beni bilirsin tersim pistir ama onu gördüğümde ne kadar üzgün ve benim kadar çaresiz olduğunu hissettim," derken Mina söze girdi. "Resmen kendini paraladı Ada. O kadar içtendi ki anlatılmaz yaşanır. O zaman kızının genç yaşta vefat ettiğini öğrendik zaten. Tabi benim ve Mehmet için de en az Andy kadar uğraşmış onu da öğrendik," dedi.
Annem "Sözü uzatmaya gerek yok Ada. Kadıncağız başka hastanelerden doktor getirdi. Her gün ziyaret ettiği yetmez gibi sıkça telefonla aradı. Karşımdaki evladını kaybetmiş bir anne olunca hele ki benim aynı şeyleri yaşamamam için elinden gelen her şeyi yapan bir anne olunca sıcak bir dostluk kurduk aramızda," dedi.
Ben duyduklarımın şaşkınlığıyla "Neden daha önce söylemedin?" diye sordum.
"Güzel kızım çok hassas bir dönemden geçiyorsun. Sen o haldeyken Yea-Na ile konuştuk kendi daha fazla baskı altında hissetmeni istemedik. Fakat dün doktorların yolculuk için izin verince ben de bu sabah onu aradım iki gün sonra döneceğimizi söyleyip buraya davet ettim. Oğlunun yaptıklarından dolayı onu suçlayamayız değil mi?" diyen annem dikkatle bana bakmıştı.
İlk gördüğümde zarafetine, asil duruşuna hayran olduğum kadını üzmeyi istemedim. "Haklısın anne, onun bir suçu yok."
Annem "Doğru karar verdim benim canım. Şimdi biz Mina ve Mi-Anne'yle beraber önce İn-Su'yu doktor kontrolüne götüreceğiz eğer bir aksilik olmazsa beraber biraz gezeceğiz. Siz rahat rahat oturup konuşun kızım," dedikten sonra kalktı. "Bir gün anne olacağını düşünerek konuşacağına eminim kızım. Allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın yavrum."
Mutfaktan hep bir ağızdan "Amin," sesi yükselmişti. Mi-Anne'nin de bu koroda yer alması bizi güldürmüştü.
Annemler gittikten sonra eve geldiğimden beri bedenime ikinci bir deri gibi yapışan sadece bir kere hastaneye gitmek için kısa süreliğine ayrıldığım pijamamı çıkardım. Kendi tasarımım olan etek ve ipek gömleği giydim. Saçımı toplayıp, takılarımı taktığım sırada kapı çaldı. Son bir kez ayna da kendime baktı. Zarif ve şık görünüyordum. Yüzüm makyajla bile kapatamadığım bir solgunlukta olsa da kendimi beğenmiştim.
Kapıyı açtım. "Bayan Song, hoş geldiniz. İçeri buyurun lütfen," derken sesimdeki tedirginliği anlayan kadın, "Rahatsız etmiyorum değil mi?" diye sordu.
"Ne rahatsızlığı, çok sevindim. Buyurun lütfen," derken içeri girmesi için yana çekildim. Beraber bahçeyi gören salonu doğru yürüdük. O an anladım daha önce buraya gelmişti. Elindeki meyve sepetinin bana uzattı. Bakışlarım sepetin içine kaydığında sadece meyve olmadığını birçok bitkisel takviye ilaçları da olduğunu gördüm.
Bakışlarımı takip eden Song Yea-Na Hanım "Bir an önce kendini toparlaman için bol bol vitamin almalısın kızım," dedi.
Sepeti elinden aldıktan sonra işaret ettiğim koltuğa oturduğunu görünce bende karşısına geçip oturdum. "Teşekkür ederim. Zahmet etmişsiniz. Ne içmek istersiniz?"
"Şimdilik bir şey almayacağım güzel kızım. Ayşe Hanım sana görüştüğümüzü söylemiştir. Bu arada kıyafetinin tasarımı sana mı ait?" diye sordu.
Onu üzmek istemediğim için hafifçe gülümsedim. "Söyledi efendim. Güzel bir dostluk kurmuşsunuz sevindim. Ve evet benim tasarımım efendim."

GELİNLİKTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin