27 kasım
sabah oldukça kötü uyandım. nedensizce ona bağlıyordum bunu. bir nevi bugün olacakları hissettim de diyebiliriz.
okula gittiğimde onu koridorda gördüm. iki saniyeliğine bana baktı sanıyorum. o an her şeyi anladığını düşündüm. ah, kafayı yiyeceğim. tüm hayatımı, yaşadığım acıları gözlerimle iki saniye içerisinde anladı sandım.
nereye gittiğimi saniyesinde unutup peşine takıldım. bir yandan da -hiç ihtimal vermesem bile olası bir şekilde karşılaşırız diye birbirine girmiş saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum.
bugün kaçırmamam gereken dersler olmasına rağmen onu aramaya devam ettim. bu binaya girdiğine emindim. tüm binayı dolaştıktan sonra bodrum kata indim. sessiz ve karanlık bodrum katında gezinmeye başladığımda bir elin yakamdan tutup içeri çekmesiyle yere yapıştım.
afallayıp yere çarptığım başımı tutarak net görmeye çalışırken onu gördüm. bana bakıyordu. beni izliyordu."ah.." yalpalayarak ayağa kalkmaya çalıştım.
"ne arıyorsun burada?"
bana söyleyip söylemediğinden emin olmak için arkamı döndüm. yalnızdık. ne demeliydim, ne demeliydim ona?
"ceketini sevdim. çok tarz giyiniyorsu-"
yakama yapışıp sırtımı duvara ittirdi hızlıca. "bana bak, ne bildiğini anlat çabuk."
"b-ben hiçbir şey bilmiyorum. ge-gerçekten."
"neden peşimden geldin?"
"ben şe-"
"neden peşimden geldin diye sordum." saçlarının uçları ıslaktı, nasıl olduğunu merak etmeden edemedim. cildi kusursuzdu, makyaj yapmışcasına parlıyordu.
"senden hoşlanıyorum."
güldü. "komiklik yapmaya mı çalışıyorsun?" öfkeli nefesini dudaklarımda hissediyordum, dudaklarımı ileri uzatsam ona değecek gibiydi. kendime engel oldum.
çalan telefonuyla yakalarımı bırakıp odanın girişindeki resim çantasına uzandı.
"geliyorum hemen."başımın dönmesiyle kendimi yerde bulmuştum. "bir daha çıkma karşıma."
son kez dönüp bakmadı bile.