10 aralık
kaç gündür hiçbir yerde görmüyordum onu. şaka gibi. özellikle o malzemelerden sonra kaybolması beni gerçekten ürküttü.dersten çıkmıştım, bu hafta girdiğim tek dersten. siyah küçük arabadan indiğini görünce adını seslenerek koşmaya başladım. "hyunjin!"
beni gördüğünde etrafına bakınmaya başladı. dudağının kenarında hafif bir şişlik vardı. "ah, ne oldu.." elimin temasını engellemek için kafasını sola doğru çevirdi.
"ne istiyorsun?"
"hiçbir şey- bir şey istemiyorum yani. seni göremeyince endişe etmiştim. iyi misin? bir sorun mu var?"
aynı buz gibi ses, "yok bir sorun."
"anlatmayacaksın yani?"
"acelem var, kusura bakma."
tekrardan arabasına binişini izledim. oysaki yeni inmişti. geçen günün dejavusunu yaşıyormuşcasına bir taksiye atlayıp peşinden gittim. aynı döküntü yere gidiyordu. bu sefer daha uzak bir yerde durup taksiciye, "biraz bekleyelim." dedim. yaklaşık on dakika kadar sonra taksici gitmesi gerektiğini söyledi. oflayarak parasını uzattım ve mecburen indim taksiden.
binaya doğru ilerlerken giriş kapısının gıcırdadığını hatırladım. içeri girmek iyi bir fikir değildi belki de. o sırada yüksek bir "ahh!" sesi duyarak irkildim. binanın yan tarafına geçerek güvenli olduğunu düşündüğüm bir yere eğilerek beklemeye başladım.
"sabit durmaman çok hoş. özgün desenler yaratmamı kolaylaştırıyor." bu hyunjin'in sesiydi.
"seni piç, jisung'u da sen öldürdün.. bırak kolumu lanet ola- ahh-" tanımlayamıyordum bu sesi, daha önce hiç duymamıştım. ve içeriyi görmek için inanılmaz bir merak duygusu oluşmuştu içimde. keşke gizlice izleyebilmek için ufak bir delik falan olsaydı.
"ne var biliyor musun, bence o salağa hayatında bir değer verdim. tek yaptığı her tanrının günü okula gidip gelmekti. ne boktan hayat. şimdiyse bana minnettar olduğunu hissedebiliyorum, şu çıkan şahesere baksana! ama senin üzerinde ince çalışacağım. bunu canının yanmamasından anlamışsındır. insanların üzerimdeki kurduğu baskının, içimde yarattıkları sıkıntının ilacı yapacağım seni. bu çizdiğim son günlerde yarattığım en iyi eser olacak. en başlara koyacağım, merak etme." gülüş sesleri doldurdu kulağımı.
ağzım açık, yutkunarak dinliyordum dediklerini. tiyatro mu çalışıyorlardı? belki de okul jisung'un cinayeti için böyle bir şey düzenlemişti ve çok yetenekli hyunjin bu konuda da yeteneklerini sergiliyordu?
öldürmesi- hayır, hayır hiç mantıklı değildi.
"kendini hayvan gibi sallayıp durursan eserim istediğim gibi olmaz."
"seni psikopat!" o sırada yüksek bir patırtı geldi. bir şeyler devrilmişti sanırım. "kahretsin- minho! ah!"
"bırak beni orospu çocuğu! çek şu lanet bıçağı da fırçalarını da kolumdan! yeter-" dizilerdekine çok benzeyen bir yumruk sesi ve büyük bir gümleme.
hadi ama lanet olası, ne oluyordu orada..
"pişman edeceğim seni! bana ve jisung'a yaptıklarından dolayı ölümlerden ölüm beğendireceğim!"
hyunjin'in sesi ise hiç duyulmuyordu. yükselen nabzımı hissedebiliyordum. "kalksana orospu! sonsuz sanatçı ruhuna ne oldu? ben söyleyeyim, sonu geldi hwang hyunjin. sanatçılığın da, katilliğin de sonu geldi şerefsiz." yine bir yumruk.
gıcırdayan kapı sesinin ardından kapıda yalpalayan bir beden gördüm. anında ağzımı kapattım. arkası bana dönükse de kolundan akan kanları görebiliyordum.
o sırada kolunu havaya kaldırıp sızlanmaya başladı. yavaşça hareketlenerek kolunu görmeye çalıştım. ve bu hiç de iyi bir fikir değildi. elimi gevşeterek küfrettim. "siktir.."
kolunda küçük küçük bir sürü göz varmış gibiydi. ama hâlâ akan kanlardan ve şişen derisi yüzünden pek de seçilmiyordu. bunları hyunjin'in çizdiğine emin oldum o an. kusursuz bir çizimdi bu, onun çizimiydi.
"orospu çocuğu. sikti kolumu- bekle sen!"