9 'you're wearing black black magic

478 74 95
                                    


5 aralık


sonunda kafamdaki bandajı çıkardılar bugün. hastaneden çıkışta jisung için düzenlenen törene katıldım. arkadaşları feci ağlıyordu. ifadesiz bir suratla etrafta dolaşıp insanları izledim. acınası biliyorum ama, keşke arkadaşım olsaydı da ben de ağlasaydım.

hyunjin'i gördüm o sırada, okuldan çıkıyordu. peşine takıldım, amacım selam vermekti ama bir türlü seslenemedim. arabası vardı. siyah, küçük ama oldukça bakımlı bir araçtı. arkasına park etmiş taksiye binip tıpkı dizilerdeki gibi öndeki aracı takip etmesini söyledim.

araba yaklaşık yirmi kilometre kadar gitti. taksiciye biraz uzağa park etmesini söyledim. hyunjin'in bagajdan büyük kutular indirmesini ve sağdaki oldukça yıkık dökük gözüken binaya taşımasını izledim. sonrasında parayı ödeyip taksiden indim.

terk edilmiş bir depo gibiydi bina, kasvetli bir havası vardı. girişi oldukça küçüktü, içeri geçebilmek için kafamı eğdim. "hyunjin?"

kenara dizili kutuları gördüm. bunlar bagajdan taşıdığı kutulardı. burnuma dolan ne olduğunu anlayamadığım keskin kokuyla yüzümü buruşturup tekrardan seslendim. "hyunjin?"

ileride aynı giriş kapısı gibi küçük olan bir kapı daha vardı. bir anda üzerimdeki monta sarılasım geldi, içerisi dışarıdan daha soğuktu.

kutulardan en büyüğünü açtım, içinde tuvaller vardı. tuvalleri öylece yere bırakarak diğer kapıyı tıklattım. "hyunjin?" paslı kolu çevirdim ama kilitliydi.

anahtar olsam bu yıkık yerde nereye saklanırdım? aramaya koyuldum. o odaya girmek istiyordum. belki ona dair küçük bir anı da alırdım saklamak için. bu fikir içimi kıpır kıpır etti.

etraftaki her şeyin altına, çevresine bakınmaya başladım. birkaç tuğla, kırık bir vazo -vazonun oldukça düzgün kırıldığını belirtmeliyim, öyle ki üzerinde kalem çizikleri vardı. burayı atölye olarak kullanıyor olabilir miydi? ihtimal dahilindeydi. ahh.. çok etkilenmiştim.

belki de içeri odaya ses geçirmemesi için yalıtım yaptırmıştır. çünkü içeri girdiğini gördüğüme neredeyse eminim. yani, şu an burada yalnız oluşuma anlam veremiyorum.


o sırada duvardaki elektrik panosuna takıldı gözüm. kapağı açtığımda tüm heyecanım eriyip gitti. evet, sürülerce dizilmiş anahtar bekliyordum. ama yoktu, elektrik düğmeleri bile sökülmüştü, sadece tüm bu yer gibi yıkık dökük beton parçaları vardı. elimi beton parçalarının arasında gezdirdiğimde hızlı karar verdiğimi anladım. oldukça paslı bir anahtar temas etti elime. vakit kaybetmeden kapının yanına gittim. anahtarı deliğe sokmak oldukça zordu, pas yüzünden her an bir yeri kırılacak gibi duruyordu.

kilidi döndürdüğümde burada olmadığını anladım. keskin kokuya alışmış mıydım bilmiyorum ama, artık almıyordum. seslice gıcırdayan kapıyı ittim. ince, uzun bir yerdi burası. ortada odayı ikiye bölen paravan benzeri bir şey vardı.

kelimenin tam anlamıyla büyülenmiştim. dehşet bir yerdi burası, ah, yazarken ellerim titriyor. tamam. üzeri örtülü tuvallerle doluydu ilk kısım. kenarlarda daha küçük ve ortada en büyük tuval. duvarlar da gotik çizimlerle doluydu.

kanla dolu bir küvette gözleri açık yatan kızı gördüm ilk tuvalde. yağlı boya çalışmıştı. böyle çizimler yapıyor olabileceğini beklemiyordum doğrusu, her ne kadar yeteneğinin oldukça farkında olsam da.

villain | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin