"neye ait olduğumu biliyorsun."
gülümsemesi tüylerimi diken diken ediyordu, hayat gözlerimin önünde bulanık ve saydam hâle geliyor, anı idrak etmemi güçleştiriyordu. üzerimdeki hırka yere, gözyaşlarımın üzerine düştü. hyunjin elimi tutarak iyice bedenime yaslandığında irkilerek geri çektim kendimi. dünyadaki birikmiş tüm kırgınlıkları gözüne aktarmak istiyordum, gözüne aktarayım ki oradan kalbine insin. hâlâ bir şeyleri değiştirme çabamın olması acizce. ve çok komik, değil mi?
eskiden yaptığım salaklıklara gülebilirdim. ama bu salaklara seungmin'in ölüsü eklendiğinde tüm kaslarım gerim gerimdi. bu hisse dayanamıyordum ve belki de seks bunu geçirirdi. belime uzanan eli tutarak yukarı kaldırdım ve öptüm onu.
dudaklarından metalik tadı içime kazıyıncaya kadar, bundan zevk alıncaya kadar öptüm. dudaklarımız dans ederken odanın çıkışına doğru sürüklemeye başladım bedenlerimizi. odadaki cesede dönüp bakamadım. o artık bir cesetti. elini tuttuğum beden ise, her gün milyonlarca kez solunum yapıyordu. balkona çıkarken ısırdığı dilimi geriye çekip inledim hafifçe. "acıttın."amacı buydu, değil mi? beni acıtmaktan ölesiye zevk alıyordu, belki de her gece beni öldürme planları yapıyordu. beni zihninde milyonlarca kez öldürüp yeniden yaratıyordu. ben sadece onun oyuncağıydım, gözünde bir oyuncaktan fazlası da olmayacaktım hiçbir zaman. yatağa uzanan bedenine bakarak gülümsedim hafifçe, gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırıyordu. "beni altına almayı ister miydin?" ellerimi önüme getirerek parmaklarımı çekiştirmeye başladım. onu altıma almayı ister miydim? bunu yapabilir miydim? beni kesinlikle öldürecekti. yatakta dikleşip üzerimdeki ince siyah kemeri açmaya başladı. ben ise onunkine uzanamadım. hyunjin kendine aitti, ben ise ona. beni ittirmesini istemediğim için hareketsiz kalmayı seçtim. bedenimi üzerine çektiğinde ellerimi iki yanına koyarak onu öpmeye başladım. dudağının üzerindeki kan tadını gerçekten damağıma kazımaya çalışıyor olmalıydım. gerçi böyle bir şeyi yapmaya cüret edebilir miydim? ben kimdim ki? belki de hayatımda tek bir doğruya ihtiyacım vardı, seungmin'i kurtarmak. bir daha asla geri alamayacaktım bunu. eli gevşek pantolonumdan içeri girdiğinde ve penisime dolandığında herhangi bir tepki göstermedim. "sen bu değilsin."
penisimde acıyı hissettim, eliyle sıkmıştı. "asıl sen bu değilsin, kes zırlamayı." başımı göğsüne koymaya çalıştım, kolları bana engel oluyordu. beni sertçe yana itip üzerime çıktı. kafamı geriye doğru bastrıp hafızamı silmeyi amaçladım. keşke bu yatağa ilk geldiğimiz zamanda olsaydık şu an. belki gözyaşlarımı akıtan şey seungmin değil, hyunjin olurdu. kendime kaçıncı yenik düşüşümdü, daha kaç kez bunu yaşamam gerekiyordu bilmiyorum. kimse bana öğretmedi, birisi nasıl sevilir, sevdiğin insanı nasıl korursun, öğretmedi. biri çıkıp lanet olası sen yanlış bir şey yapmadın demedi hiçbir zaman. buna inandım, yanlışın ta kendisi olduğuma. ve insan kendinden kaçamazdı, içine yerleşmişten uzaklaşamazdı. bu yüzden çabalamam boşunaydı, tüm kulaçlarım sadece koca bir boşluktu. hiçbir anlam ifade etmiyordu. kanlı eller vücudumu çıplak bıraktığında hıçkırarak ağlamaya başladım. "hyunjin.. baban kötü bir adam mı?"
ellerini sıkarak karnımdan uzaklaştırdı. yüz hatlarında gerginlik vardı. "nereden çıktı babam?" ona duygu sömürüsü yapmak istemiyordum, her ne kadar katil olmanın da sebepleri olabileceğini düşünmek istesem bile. gerçeklerden kaçamıyordum, o bundan zevk alıyordu. bu iş doğasında vardı, bunu o bile inkar edemezdi. yüzünü kendime çekerek öpmeye devam ettim dudaklarını, ellerim saçlarında, ensesinde geziniyordu. bu çocuğu değiştirmek istiyordum, ya da ne bileyim. öldürmek falan. ikimiz de ölelim, yeryüzünden silinelim. tıpkı lisedeki hayallerimiz gibi sonsuz bir evrene yerleşelim.
böylece yaptığımız her şey bize özel olurdu, belki tek öldürdüğümüz şeyler papatyalar olurdu falan. üst dudağını dudaklarım arasına aldım, emmeye başladığımda sertçe ayrıldı benden. elleri belimde gezindi, oradan yukarı çıktı. göğüs uçlarımı emmeye başladığında saçlarını tutarak çekiştirmeye başladım. "tüm bunlara katlanmamın tek sebebi sensin." gözlerimi kaldırarak lacivert gökyüzüne baktım. geçen günün aksine tek bir yıldız yoktu. içimde de böyle hissediyordum, tek bir parıltım yoktu. tüm hayatım lekesiz bir kağıttan ibaretti. renklendirmek adına attığım çiziklerin izi çok sürmüyordu, yok oluyordu. hayatta gerçekten başarısız hissediyordum.
hyunjin bana hükmettiğinde her şey bir anda anlama falan kavuşmuyordu. ama asıl hoşuma giden buydu. deliğime herhangi bir dokunuş yapmadan büyük aletini içime sokmaya çalıştığında gerçek bir çığlık attım. gözlerim yeniden dolmuştu. "beni babamdan uzak tutabilen tek sebep sensin." odaklanamıyordum, sözcükleri doğru seçip seçmediğimden emin değilim. hâlâ yaşıyor olmamdan da. o balkon sahnesinde durmuş gibi hayatım. ve şimdi bu balkonda devam ediyor.
bunlar iyi anılar değil, sadece beni kendime getiriyor. hyunjin'in vuruşlarını içimde hissederken akan ıslaklığı hissettim. durup kanayan deliğime baktı. içimden çıkardığı penisi kırmızıydı, gülümsedi bakıp. eğilip kenarlarını yalamaya başladı, acıyan yerde hissettiklerimi anlatamıyorum. o dehşet hissi anlatamıyorum. ıslak ve hareketli dili içimi eziyordu, inlemelerim ve soluklarım birbirine karışıyor, arada boğazıma kaçan hıçkırıklarım yüzünden öksürüyordum. "dur- artık.." durmasını falan istemiyordum. ellerinde son nefesimi verene kadar yesin istiyordum beni. bunu hiçbir şey değiştiremeyecekti. kimi öldürürse öldürsün, bu dakikadan sonra ondan vazgeçmeme sebep olabilecek hiçbir sebep olamazdı.
hiçbir şey beni vahşetin kollarından almaya yetecek kadar güçlü değildi sanki. sevişmeye devam ettiğimizde ellerimi ona uzattım, bileklerimden tutarak başımın üzerine sabitledi. eğilerek göğüs uçlarımı ısırmaya başladığında daha fazla dayanamayarak saçlarını çekiştirmeye başladım. "gerçek falan değilsin, bu yaşananlar da sikik bir palavra." sol göğüs ucumu ısırmasıyla daha çok yükseldiğimi hissettim. deliğim uyuşmuş gibiydi, acıyı hissetmiyordum artık. "baban sadece zihninde, katilin tekisin sen. vahşetin kendisisin."
kulağımı ısırdığında orayı da kanatmasından korkarak yüzüne elimi koydum. seungmin'in kulağını almıştı ne de olsa, neden benimkini de almasındı ki? vuruşlarını yavaşlattığında kaçıncı kez geldiğimizi bilmiyordum. artık tepemizde görünmeyen ay'ı aradım bir süre. saatlerdir burada, altında sevişiyorduk sanırım. kelimenin tam anlamıyla kendimden geçmiştim.
"vahşetin kızıl tonuna aitsin."
--
ne
yazdım bılmıyorum boyle
fıkrı
olan var mı
noluyo yanı sımdı
sevısmek ıyı bı sey o zaman
her sey okey mıfınale
yaklasıyoruz
asklar