28 'i'll tear down the sky.

256 38 32
                                    


ah lanet olası. lanet olası hayatın beni neye zorladığını idrak etmek çok korkutucuydu. başa dönmek istedim. başa dönmek ve o bodrumda ondan hoşlandığımı hiç söylememiş olmak. böylece seungmin gibi bu olaylardan tamamiyle uzak birini tehlikeye atmamış olurdum.

ölümüne sebep olmamış.

hayatım kaldıramayacağım şeylerle dolup taştı. nereye boşaltacağım bu acıyı? hangi terapi yöntemi hayata sağlıklı devam etmeme yardımcı olabilir ki? en yakın iki arkadaşım, tüm ailem elimden alındıktan sonra seungmin'in ölümüyle nasıl başa çıkabilirdim ki?

belki de hyunjin de benim gibi gelmişti bu noktaya. hayat, onu sonunda elinden alacağı hiçbir şeyin olmadığı bir noktaya getirmişti. ve kendince böyle intikam alıyordu hayattan, düzeni bozmak hoşuna gidiyordu. kendini böyle rahatlatıyordu. belki de ona katılmalıydım, belki tüm bunlar beni iyi yapmak içindi.

kapının önünde seungmin'in ölmesini beklerken kendime hakim olamıyordum. gözyaşlarım birer birer koridordaki halıya damlıyordu. elime bulaşan kanlara bakarak devam ettim ağlamaya. böyle olmasını istemiyordum. bir katil olabilirdi ama bir sosyopat değildi. onun da arkadaşları vardı, iyi olmasa da bir ailesi vardı. babası yanlışlıkla birinin ölümüne sebep olmuştu, haksız yere yatmıştı o hapiste on yıl. hem öyle olmasaydı müebbet yemesi gerekirdi. hyunjin sadece yardıma ihtiyacı olan küçük bir çocuktu. gideceği yolu karıştırmıştı, ihtiyacı olan bir yoldaştı.

kapıyı hışımla açıp içeri attım kendimi. “çek elini oradan.”

kulağını kesmişti. ağzı bağlı olduğu için tüm acısını gözlerinden atmaya çalıştığını görebiliyordum. lanet olsun. buna dayanamıyordum. “hyunjin, çekil çocuğun üzerinden.”

dediğimi yaparak kalktı, elindeki et parçasını masanın üzerine koydu. yanıma yanaştığında o lanet olası kokuyu alabiliyordum. arkadaşımın kanının kokusu tüm odayı kaplamıştı. rengi kırmızıya dönmüş neşteri bana uzattı. “eşlik edecek olmana sevindim.”

ağzındaki yaşlara bulanmış yeşil bandı çıkardım. bir süre kıpırdanan dudaklarına baktım, canım inanılmaz yanıyordu. “jeongin..” elimi kanlı yanağına koydum. “antisosyal bozukluk..” fısıldıyordu, onun duymasını istemiyordu galiba. bedenimi tamamen önüne getirerek görüşünü kısıtladım. “onunla.. yapma. mutlu olamazsın..” hayır hayır hayır.

aniden ağlamaya başladım yine, yüzümü hyunjin'e döndüm. “bunu değiştirebiliriz aptal! böyle olmak zorunda değilsin!”

elimde tuttuğum neşteri ona doğrulttum. güldü. “drama yapmanın sırası değil jeongin. geçen her saniye arkadaşının canı daha da yanıyor.” neşteri elimden alıp ona yaklaştı yine. sol gözüne sapladığı neşteri orada bırakarak bana döndü. gözlerimi kapatamadım. herhangi bir ses çıkaramıyordu. sağlam olan gözü kasılıp kalmıştı, hissettiği acıyı tahmin bile edemiyordum. aklım buna yetmiyordu. “hâlâ onu kurtarmak istiyor musun?”

yavaşça yanına gittim. elim gözüne saplanmış metal parçasına gitti. tutarak geri çektim, bunu yaparken ciddi bir güç sarf etmem gerekti. beyaza dönen teni birkaç saniyelik sakinliğin ardından kırmızıya boyanmaya, yerlere doğru hızla akmaya başladı. sağ gözüne doğru bakıp ona ulaşmaya çalıştım. ellerini dudaklarıma götürdüm. “üzgünümüzgünümüzgünümüzgünümüzgünüm.” diye fısıldadım. bunu hyunjin'e bırakmak istemiyordum. aletin kanlı kısmını tişörtüme sürerek temizledim. bunu söylemekten utanıyorum ama kendimi alıştırmaya çalışıyordum. “boğazından yaparsan çok zaman almayacaktır.”

kalbine tuttuğum aletin yönünü boğazına çevirdim ve atardamarın geçtiği yere incecik bir çizik attım. gözünden ve kulağından akan kanın hızı yavaşlamıştı sanki, boğaz da katılmıştı şimdi onlara.

seungmin'i izlerken balkonda ellerimde kartlarla oturduğum hâlim belirdi gözlerimin önünde. uykusuzluktan gözleri şişmiş, bir ortaokul çocuğu. ikiz kardeşi ve en yakın arkadaşıyla ufak balkonlarında kart oyunu oynarken dünyadaki hiçbir kötülük umurunda bile değildi. bu yüzden miydi? hayatın ters yüzüyle illa karşılaşması mı gerekiyordu? bu kime yarar getirecekti? bir sınav mıydı? iyiyi ya da kötüyü seçmesi gereken aptal bir yol ayrımına mı gelmişti? ya ikisini de seçmezse? ya ikisini de seçmez ve tüm yollara arkasını dönüp giderse? bu düzeni koyanın ona laf etmeye hakkı var mıydı? bu oyun adil miydi? kafası geriye doğru yatmış, boynunda biriken kanların kesiği görmeme müsaade etmediği bedeni süzmeye ve hıçkırıklara boğulmaya devam ederken elimdeki neşteri serbest bıraktım.

hyunjin'in bana bakarak gülümseyen yüzüne karşılık verdim. “yaptın.” ona doğru açtığım kollarımı umursamayarak dudaklarıma eğildi. tereddüt ederek dudaklarına baktım. “yaptın.”

tuzlu bir öpüşmeydi, gözyaşlarım aşağı doğru aktıkça içimden içine de bir şeyler akmasını umdum. bu acıyı boşaltabilecek bir yere ihtiyacım vardı. göğsümdeki boşluk bile onu kaldıramıyordu çünkü. kime anlatsam, benden kaçacaktı biliyorum. kimse isteğiyle böyle yükün altına girmeyecekti, benim de girmediğim gibi. “bitti mi?”

dudaklarında şenlendirdiği dudaklarımı çekemedim ondan, kanlı ellerimle ensesindeki saçları hareketlendirdim. elinin üst bedenimde değdiği her yer alev alıyor, ona doğru daha da itilmeme sebep oluyordu. tek vücut haline gelmeyi hiç bu kadar istememiştim, ondan başka kimsem de kalmamıştı artık. kasıklarıma giden eline baktım usulca.

“unutturabilecek misin tüm bunları?”

--

biraz meraklanın diye
kısa kestim

kontrolun bende olması
ve
onları istedigim zaman sevistirebilmek falan hosmusmk

su sıralar gosterip
gosterip vermeyen kdramalarla sinirlerim gergin oldugu icin sizinkini de germek istedim

bu arada tum karakterlerime her sartta ve sekilde sovmek serbesttir cekinmeyin ellleriniz dert gormesin

alt bilgi bolumden
uzun oldu amk

villain | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin