11 aralık
off merhaba. yazamadım yorgunluktan. bunların yaşandığına inanmıyorum. inanmıyorum.
minho'yu ve kolundan damlayan kanları izlerken hyunjin'i düşündüm. iyi miydi? tüm bunların sorumlusu oysa, neden bir şey yapmıyordu?
minho cebinden telefonunu çıkarıp havaya doğru tutmaya başladı. yüksek ihtimalle çekmiyordu, bu medeniyetin terk ettiği yerde çekse şaşırtıcı olurdu zaten.
sinirle sallamaya başladı telefonu. "hadi lanet olası.. çalış artık çalış!" yer yer durup sızlanıyor, koluna üflüyordu. bir an önce çekip gitmesini, hyunjin'in yanına gitmem için fırsat oluşmasını istiyordum. ya iyi durumda değilse? kalbimin iyiden iyiye hızlandığını hissedebiliyordum.
elindeki telefonu sinirle fırlatıp binanın arka tarafına doğru ilerlemeye başladı. nabzım derimi delip geçecekmiş gibi atıyordu artık. etrafımı kolaçan etmeye çalışırken tekrardan binanın önünde belirdi. elinde kalın bir odun parçası vardı.
içeriye doğru sağlam adımlar attığında artık bir şeyler yapmam gerektiğine emindim. onun gittiği yere doğru ilerleyip sert bir şeyler aramaya başladım. bir yandan da kendi kendime savaş veriyordum. hadi ama jeongin, sanki vurabileceksin bir insana. sadece korkutmak için. sadece sevdiğin insanı korumak için. kes artık.
içeriye doğru adımladığımda minhonun çoktan atölye kısmına gittiğini anladım. o sırada yıkıntının içinde gördüğüm her iki ucu sivri, kalın bir inşaat demirini sıkı sıkı tutarak içeriye doğru ilerlemeye başladım.
neden bilmiyorum ama son anatomi dersinde gördüğüm her şey beynimde yankılanmaya başlamıştı. kaslar, damarlar, nabız, kan, kırıklar, çıkıntılar, yağ dokuları, eklemler.. sus artık sus.
paslı kapıya doğru yavaşça ilerlliyordum, şu an herhangi bir ses çıkması başıma gelecek kötü bir şeyin habercisi olabilirdi.
"orospu çocuğu, hâlâ ayaklanamadın mı?!" irkilerek kapının yanına yaslandım. ayak seslerini dinliyordum, içeri girme düşüncesi tüylerimi ürpertiyordu.
odundan çıkan o tok ses. ve ardından hyunjin'in acılı iniltileri. dayanamadım. anlıyor musun beni? elimde değildi. değildi. yavaşça içeri girdiğimde, önceki gelişimi hatırladım. o açamadığım paravan sonuna kadar açıktı şimdi. minho, hyunjin'in üzerine eğilmiş, odun parçasını karnına doğru tutuyordu. aman tanrım, her yer kan içindeydi..
ve yine o tok ses. gözlerim refleks olarak kapandı. bir kez daha. bir kez daha. ve bir kez daha. dayanamadım. dayanamadım. elimde değildi, değildi kontrolümü kaybettim. ben yapmadım istemedim bunun olmasını-
hyunjini öldürecekti. gerçekten.
tamam, tamam sakin oluyorum. olgun davranmam lazım, anlatmaya devam edeceğim. elimdeki demiri sıkıca kavrayarak sivri ucunu ona doğru hizaladım. belimi gerdim ve okçuluk derslerinden hatırladığım kadarıyla nişan alıp fırlattım.
demirin paslı ve sivri kısmı minhonun sırtıyla buluşurken eski savaşlar geldi aklıma. oldukça nostaljik bir an olabilirdi aslında diye düşündüm, içinde vahşet olmasaydı.
saniyeler içerisinde yere yığıldı. birkaç saniyelik şokun ardından koşarak hyunjin'in yanına gittim. elimi yanağına koyup onu sarsmaya başladığımda içinde bulunduğum yerin dehşetliği gözüme çarptı.
içeride kırmızı bir masa vardı. ve üzerinde de bir kol. baya bildiğiniz dirsekten ele kadar olan bir kol. bir dakika-jisung?
bu imkansızdı- nasıl? hadi ama. kolun içine doğru bakmak için kafamı hareketlendirdim. içi oyulmuş, fırçalar sıra sıra dizilmişti. ince ve uzun ölü parmaklara ise çeşitli yüzükler takılmıştı. bunları yapan hyunjin miydi yani?
aniden kendime gelip tekrardan yanına eğildim. tüm bunları sonra da düşünebilirdim. "hey, iyi misin? uyan hadi."
üzerindeki siyah tişörtü kaldırıp morarmaya yüz tutmuş kemiğine baktım. ucuz atlatmıştı. yüzünde de pek hasar yoktu, şanslıydı. peki yerdeki tüm bu kanlar? tüm bunların vr minhonunkiyle birlişmiş halinin kokusunu anlatamam. safranın yavaşça yukarı doğru çıktığını hissediyordum. bir an önce buradan gitmek istiyordum.
"iyi misin?" yarı açık yarı kapalı gözlere konuşuyordum. yanımda, kanlar içinde yatan bedene bakmamak için kendimi zorluyordum.
yüz hatları gevşedi ve gülümsemeye başladı. onu öyle görünce benim de gülümseyesim geldi. elimi karın kaslarına sürttüm yavaşça. "kalkmana yardım edeyim mi?"
bekle- beni çağırıyor. geleceğim.
--
anlatım tarzı üzerinde birazcık oynamalar yapıyorum ve çok ilgilenen yok biliyorum ama yoğun hayat ve gidişata henüz çok hakim olamayışım nedeniyle bölümler biraz geç gelebilir<8