aynı gün,
ne demek. ne demek yani bu. gelme ne demek. koşarak gittim tabii ki. gerçekten o kadar korkmuştum ki. aklıma ne geldiğinden emin değilim, tek bildiğim korktuğum, çok korktuğum. neyse ki yurt felaket senaryolarını kurmama izin vermeyecek kadar yakındı.
kilidi çevirmeden önce kulağımı kapıya dayayarak dinlemeye çalıştım. herhangi bir ses yoktu. anahtarı yavaşça kilide sokup çevirdim. kilitlenmemişti. kafamı yine yavaşça içeri uzattım, kimse yok gibiydi. çantamı yere koyup kapıyı kapattım. gözlerim etrafı hızlı şekilde tararken burada olmadığı düşüncesi içimi rahatsız etti. bu aşk mıydı, pek de sanmıyordum sanki. bir çeşit haz gibiydi, tutkunun günaha bulanmış hâliydi. belki de kana.
yatakta uzanan bedeni fark ettiğimde nabzım at koşturmaya çoktan başlamıştı bile. şaşkınlıktan ağzım açık bir şekilde yanına gittim, bir katil nasıl bu kadar masum uyuyabilirdi? parmaklarındaki yüzüklerin onu rahatsız ettiğini düşündüm. kendimi zor tutuyordum doğrusu, üzerine atlamamaya çalışmak gerçekten bir imtihan meselesiydi. dudakları hafifçe titriyordu, beni delirtmeye ant içmiş gibilerdi.
alnında boncuk boncuk biriken terlere baktım, rüya mı görüyordu? benimki gibi miydi yoksa? siktir git jeongin. o sırada gözünden aşağı bir damla yaş süzüldü. kötü bir rüya mıydı? onu uyandırmalı mıydım? kendimi yatağa, yanına oturmuş vaziyette buldum, vücutlarımızın küçük bir kısmı birbirine temas ediyordu. bilirsin, bu beni yakmaya yetiyordu. ama insanoğlu hiçbir zaman yetinmezdi. elimi pürüzsüz surata doğru uzattım, nemli yüzü onu ısırmam için davet ediyordu beni. göğsünün hızla inip kalktığını gördüğümde yanağını hafifçe okşayarak dürttüm onu. "hyunj-"
"her şey senin yüzünden işte!" bir anda kalkmış, beni altına almış ve- kollarını boynuma sarmıştı? iyice okuyabildin mi. pozisyonumuzu hayal etsene. inanılmazdı. yüzüklerinin her birini boynumda hissedebiliyordum. dürtüsel olarak hareketlenmeye, onu ittirmeye çalıştım ama bir milim bile işe yaramadı. dizi bacağımın üzerindeydi. kim bilir, belki de memnundum. "h-hyu-"
"eğer bana bunu yapmasaydın, beni bu hâle getirmeseydin şimdi hiçbir şey böyle olmayacaktı! mükemmellik seni rahatsız mı etti? mükemmel bir hayat seni tatmin etmeye yetmedi mi? sen polislerden kaçmayı hep çok sevdin siktiğimin narsisti!" ter yüzünden parıldayan yüzüne ve ıslak saçlarına bakıp durumu anlamaya çalıştım, söyledikleri bana değildi. öyleyse kimeydi?
yüzüme çarpan hiddetli nefesini hissedebiliyordum, kim seni bu hâle getirdi hwang? 'bu hâl' katillik miydi? aniden boynumu serbest bıraktığında rahat bir nefes alarak ayaklandım. "iyi misin?"
herhangi bir cevap vermeden soluklanmaya devam ettim. "üzgünüm. rüyanın etkisinde kalmışım."
"sen ciddi misin?! öldürüyordun be."
"kusura bakma cidden, bunu yapmazdım."
"o kadar emin olma istersen katil hwang hyunjin." tekrardan üzerime doğru eğilip kaşlarını çattı. ardından geri çekildi, yumruklarını sıktığını gördüm. parmak boğumları kıpkırmızıydı. istese beni hiç zorlanmadan öldürebileceğini biliyordum. buna rağmen korkmuyordum ondan, beni öldürmesi hayatıma bir anlam katardı yüksek ihtimalle.
"bir daha sakın öyle deme." dedi geri çekilirken. tişörtüyle alnını sildi. yatakta oturur pozisyona gelip bacaklarımın kendime çektim. "cidden uyumak için mi geldin buraya?"
güldü ağır ağır. "neden erken geldin? bana güvenmiyor musun?" yüzü yüzüme çok yakındı. kalbimin atışını duymaya başladım yeniden. "sevgilin onu aldattığını anlamasın diye herhangi bir iz bırakıp bırakmadığımı mı kontrol edecektin?"
gözlerimi devirdim. çok sıkmaya başlamıştı bu erkek arkadaş muhabbeti. "olmayan sevgilimi nasıl aldatabilirim hyung?"
"bilmem. sen söyledin olduğunu." burnunu burnuma değecek kadar yaklaştırdı. geri çekildim. "kimi görüyordun rüyanda?"
"o kadar da yakınlaşmadık çocuk." keşke ona biraz olsun yaklaşabilseydim. keşke bana alaycı yüzünü değil, ciddi ve gerçekten kendi olduğu hâllerini gösterseydi. keşke. keşke onun için bir anlam ifade edebilseydim. onun bana ettiği gibi.
yataktan kalkıp üzerindeki beyaz tişörtü hızla çıkardı. "odandan tişört de alabiliyor muyuz?"
"çok mu terledin?" çıplak göğsüne bakmamaya çalışıyordum. onu nasıl hayal ettiğimi biliyorsun.. dokunmak istedim. görüş açıma gözleri girdiğinde geriye doğru çekildim yine. "çok terledim jeongin, soğutmak ister misin?"
"kes saçmalamayı." omzundan ittirip ayağa kalktım. gülümseyerek yatağa oturdu. dolabıma doğru gittiğimde yeni yıkanan tişörtleri banyoya astığım geldi aklıma. "bekle bir saniye."
banyonun kapısını açtığımda düşüp bayılacağımı sandım. haykırdım sanıyorum. "burada ne oldu lanet olası!?" askılığa astığım tişörtler kan kırmızısına boyanmıştı.
--
jeong cekil ben adam ederim onu gonderirim sonra sana