31 'fall to pieces when i'm with you

334 32 50
                                    


hepınızın amına koyayım

--

“neden buradayım? lanet olası biri çıkıp anlatacak mı artık?”

evet, böyle dedim. her şey oldukça ortadaydı ama ben yine de böyle dedim. belki de edeceğim son sözlerdi bunlar, saçma olup olmamasını kim umursardı? ellerimdeki kurumuş kanları silmeye çalışmadım, onlar benim için normaldi artık. bunun yerine sol elimin tersini gözlerime götürerek akan yaşları sildim.

kendimden uzak tutmam gereken şey buydu. iki gündür karakoldaki nezarette tutuluyordum ve kimse çenesini açıp herhangi bir bilgi bahşetmeye gerek duymuyordu. hayat yine beni saçma sapan bir noktaya getirmişti. belki de tıp okumaya hiç girişmemeliydim. belki de anne babasına baş kaldıran asi bir gencin teki olmalıydım. “jeongin.”

kafamı kaldırıp önümdeki parmaklıkların ardında beni izleyen bedene baktım. gözyaşlarım hızlı hızlı akarken ayağa kalkarak sert demirlere yapıştım. “hyunjin..neler oluyor?” ses tonumu alçalttım. “tüm bunlar da neyin nesi? bunun olacağından haberin var mıydı?”

“merak etme, çözeceğim.” elini elime uzattı. irkildim, dokunuşları buz gibiydi. aniden yüzüne oturan gülümsemesini görünce şaşırmıştım. neden gülüyordu? neden şimdi? sözleri beni rahatlatmıyordu. elimi geri çektiğimde yüzündeki gülümseme de silinmişti. “hayatıma bu kadar geç girdiğin için üzülüyorum jeongin. sen, müthiş birisin.”

burnumu çekerek gülümsedim. bunları onun ağzından duymak mükemmel hissettirmişti. “beni kurtarmanı bekliyorum hyunjin.”

“bana güvendiğini biliyorum, kendine dikkat et yeter.” kapıdaki polisi gördüğümüzde yavaşça benden uzaklaştı. gözlerinin içi gülüyordu, babasından bu kadar mı nefret ediyordu? ebeveynlerime bayılmasam da ölümlerini yaşamak iyi hissettirmeyecekmiş gibi gelirdi hep bana. bir de bunu ben sağlamışsam vicdan azabı bile çekebilirdim. ama o dehşet şekilde iyi gözüküyordu. alışmalıydım belki ama yine de ürkünçtü.

sorgu odasına alındığımda iyiden iyiye rahatlamıştım. “yang jeongin, değil mi? cinayet işlemek için ne kadar da gençsin.”

cevap vermemek en iyisi olur diye hiçbir şey söylemedim. dizilerden böyle görmüştüm. “doğrusu bunca süre aradığımız adamı senin gibi hayal etmemiştim. psikopatik görünüme pek uyduğunu söyleyemem.” bunca süre aradıkları adam mı?

“işini iyi yapıyormuşsun dostum, yardımsever bir vatandaş olmasa kaç kişiyi daha öldürecektin kim bilir..” bu bir konuşturma taktiği miydi bilememiştim ama öylece duramayacaktım da.

“bir saniye, ben kaç kişiyi öldürmüşüm ki?”

“hwang min seok da dahil beş kişi. ölümü doğrulanana kadar beklettik seni.”

“ben beş kişiyi-” yapamadım. “bunu nereden biliyorsunuz? yani hwang min seok da dahil beş kişiyi öldürdüğümü?”
yardımsever vatandaş kısmını anlayamamıştım.

“sana sadece elimizde bir tanığın olduğunu söyleyebilirim. daegu yolundaki bodrum katını ve orada yaptığın tüm pislikleri gözaltına aldık. ve evini.” evimi? benim evim mi varmış? benim evim? bodrum kat? yaptığım pislikler? “sanatını böldük üzgünüm ama buna bir son vermenin zamanı gelmişti. kaç ailenin canını yaktın haberin var mı orospu çocuğu?”

ellerimi dizlerimin üzerine koyarak titremeyi durdurmaya çalıştım. bunlar koskocaman bir şaka olmalıydı. hyunjin neden bu kadar gecikmişti? hesapta yakalanmam falan yoktu. “ta-tanık kim?”

“söyleyemem sayın psikopat. tıpçıların bu kadar güzel çizebildiğini bilmiyordum. çıktıktan sonra benim de kanımla portremi yapar mısın psikopat doktor? ah pardon çıkabilecek misin ki?” hayır hayır hayır. hepsi yalan. ellerimi kulaklarıma koyarak uğultuyu durdurmaya çalıştım. başarısız girişimdi. her zamanki gibi her şey elimde patlıyordu. hyunjini ve yaşayacağımıza inandığım tüm o güzel günleri düşündüm. bunları o yapmış olamazdı ama aklıma başka kimse de gelmiyordu. tanıdığım kimse yoktu ki. evim bile yoktu. “b-ben kimleri öldürmüşüm?”

“han jisung, lee minho, yeo hae jin, kim seung-”

“hayır hayır! kaldıramam bunu! ben öldürmedim bu insanları! hyunjin öldürdü!”

“hwang hyunjin mi? haklıymış onu suçlayacağını söylerken. bu kadar esaslı adam görmemiştim ben. bize baya yardımcı oldu doğrusu.” kafama sıkma isteğim tavandı.

“o mu ihbar etti? tüm bunlara o mu tanıklık etmiş?”

“tüm bunlar birer şaka yang jeongin. etrafına bir bak, neredesin. ait olduğun yeri boylayacaksın.”

kaçışım yoktu, kanıtlar ciddi anlamda sağlamdı. cezamı sormaya çekiniyordum, şimdi ne halt edecektim? bunları yazdığıma bakma, hâlâ anlam veremiyorum başıma gelenlere. her şey bir sancıymış gibi geliyor, bir ağrı kesici ve biraz zamandan sonra hepsi geçecek ve normal hayatıma döneceğim. ama o bunları mahvetti, bana sırtını döndü.

belki de biz hiç göz göze gelmemiştik. her şeyi kafamda kurmuştum, hwang hyunjin denilen biri hiç olmamıştı ve ben de karşımdaki polisin dediği gibi katil piçin tekiydim. onu tüm bunlara güzel bir sığınak olsun diye yaratmıştım ama zihnimdeki bile gelip bana sırt çevirmişti. nasıl çıkarıp atabilirdim onu içimden? netliğine nasıl son verebilirim? her şey bu kadar zorken hayata tekrar nasıl gülebilirim?

--

onlar ermıs muradına bız cıkalım kerevetıne

moraller yerdeydı
yıne bıraz aceleye geldı

neyse bıtırdım artık sacma sapan bı baslangıctan
garıp gelısmelere ve boktan sonlara benımle
beraber gelen herkese tskler opdum

smut sevıyorssnız gorusuruz ılla kı veda
konusması yapmıcam

villain | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin