20 aralıkgözlerimi zar zor açtım bugün. başımın belaya gireceğine o kadar emindim ki, kendimi odama kilitlemiştim. çıkmayacaktım, ne olursa olsun görmeye gitmeyecektim onu. bir şeytana aşık olmaya devam etmeyecektim. ufak krizleri atlatabilirdim ama başımı uzun vadede belaya sokmak tüm hayatıma mal olurdu.
depresyonun dibinde olsam da hâlâ bilinçliydim bu konuda. bu yüzden psikiyatriye yönelmemi istemişti belki de çevremdekiler. bir zamanlarki sevgili ailem, biri kardeşim olmak üzere iki yakın arkadaşım. onların benim için en iyisini bildiklerinden çok çalışmış ve gelmiştim buraya.
geldin işte jeong. ne oldu, neden mutlu değilsin? onları kaybettiğin için kendini suçlayıp durmaya devam mı edeceksin? bu sana ne fayda sağlayacak? tüm bu acına rağmen seni terk edip giden anne babana sövmeye devam etmen sana ne fayda sağlayacak? geçmişini bilmediğin bir insanın peşinden aşk zannettiğin lanet duygu yüzünden koşman cidden işe yarayacak mı sanıyorsun? banyondaki görüntüyü sana unutturacak mı sanıyorsun?
lanet kapı çalıyor. ruhum gibi ağırlaşan bedenimi sürüklüyorum istemsizce. neredeyse varlığını unuttuğum biriydi gelen. "jeongin? iyi misin? napıyorsun bu lanet olası kutu gibi yerde tek başına günlerdir?" yavaş yavaş dolan gözlerime bakarak sarıldı bana. "ah..tanrım."
içeri girip kapıyı kapattığında yere doğru çöktüm. "neden geldin ki?"
"ne demek neden geldin? neden bu kadar kötü kokuyor burası? yemek yedin mi bugün?" yerde adeta donup kalan bana dönerek yanıma çöktü. "sana yardım etmeye geldim işte, kabul etsene. şu haline bir bak, ne oldu sana tanrı aşkına?"
"o gönderdi değil mi seni?" delirmiş gibi ittirmeye başladım onu. "defol git buradan! hiçbir şey istemiyorum onunla ilgili! dünyada öldürmedik insan bırakmayacak! git artık!"
ellerini yanaklarıma koyarak sakinleştirmeye çalıştı beni. Bütün bedenim titriyordu. "sakin ol lütfen.."ne kadar zaman geçti bilmiyorum, onun sayesinde az da olsa bir şeyler yedim. gözlerim yarı kapalı uzanırken odayı düzene sokmaya çalışıyordu. kapının ikinci tıklatılmasında kendimden geçerek ayağa fırladım. eli kapı kolunda olan seungmin'i tutarak elimi ağzına koydum ve çekiştirerek odanın diğer ucuna götürdüm.
"neler oluyor?" demeye çalıştı boğukça. sorduğu her şeye işaret parmağımı dudaklarıma götürerek karşılık veriyordum. gözlerim kan çanağına dönmüş gibiydi, çıldırmak üzereydim. "jeongin? açacak mısın kapıyı artık?" temkinli olmaktan çok korktuğumdan seungmin'in ağzını bırakmıyordum.
dudaklarındaki elim titrerken gözyaşlarım süzülmeye başladı tekrardan. "daha kaç kez daha özür dilemeliyim? aç lütfen.."
cehennemin dibine git, demek istiyordum. ait olduğun yere. ağlayışını duymak beni daha da ağlattı. lanet olasıca. yalnızca mahvolmuş bir çocuğun tekiydim artık. "aç lütfen.."