2 aralık
yazmak için mecalim yok. hastaneden geliyorum. yaptığım aptallık, gel gör ki buna asla dur diyemiyorum.
bugün kahverengi bir pantolon giymişti, üzerinde beyaz bir gömlek vardı. kendinden emin duruşuyla tam bir ressam gibiydi. geçen bodrumda olduğumuz yere gittim. bana dokunduğu yere.
dedim ya, sağlıklı olmadığını biliyorum. bu saf aptallık. ama iyi hissettim işte, yere çökerek onunla ilgili hayaller kurmaya başladım. ders anatomi falan olmalıydı.
sonra o geldi. şaşkınlıktan olsa gerek, bacaklarımı kendime çekip beni fark etmemesini umdum. oysa tamamen ortalıktaydım.
o da afallamış gibiydi. "ne işin var burada?"
bir süre hiçbir şey söylemeden ona baktım. hızlıca yanıma yaklaştığında yine bana bir şey yapacağından korkarak konuşmaya başladım. "be-ben bir şey yapmıyorum."
yanıma eğildi. "kimsin bilmiyorum ama seni bir daha görmek istemiyorum. ufaklık. anlaştık mı?" öncekine göre sakin gibiydi.
tamam hoşuma gitti ama, çocuk da değildim ben. "neyim ben, bebek falan mı?" dedim memnuniyetsizlikle.
ayağa kalkıp uzaklaşmaya başladı. "öyle görünüyor."
karanlık dolabın kapaklarını açıp karıştırmaya başladı. bir süre sonra yanıma gelip elini uzattı bana. anlamsızca ona bakıyordum. "tutacak mısın?"
kemikli parmaklara uzandım usulca, beni yerden kaldırdı. "hoş çocuksun. yapman gereken tek şey burayı ve beni unutmak. ne kadar kolay, değil mi?"
bu bir tehditti. ama umurumda olduğunu sanmıyorum. hoş çocuk kısmına feci takılmıştım. peşinden giderken de bayılıp kafamı çarpmışım. uyandığımda hastanedeydim. "insanlık görevi" başlığı altında beni görüp hastaneye getirenleri kendime geldiğimde bulamadım etrafımda. biraz gülerek, biraz kafamı kaşıyarak çıktım hastaneden. koskocaman bir bandaj vardı kafamda. sanki yeterince çirkin değilmişim gibi.
aptallığı bırak jeong, diyorum kendime. onu böyle kazanamazsın.