Bahçenin ortasında diğer prenseslerle oturan İsabell'i gördüğümde gülümsedim. Elini çay fincanına giderken gülümsedi. Bakışları yanında oturan -sanırım yeni kontes olan- prenses Swelton'a döndü.
"İsabell!"
Uzaktan ona seslendiğimde hızla gözlerini büyüterek kafasını kaldırdı. Bu sıralar kulakları daha mı iyi duyuyordu ne?
Hızla ayağa kalktığında yanına ilerledim. Kılıcımı yere bırakırken eğilip alnını öptüm.
"Dur güzelim sarılma."
Burnundan nefes aldığında gülümsemesi soldu ve yüzü buruştu.
"Üzgünüm. Kan kokuyorum. Temizleneceğim."
Burnunu parmaklarıyla kapatırken dolu dolu olmuş gözlerine baktım."Sanırım kusacağım."
En büyük avı getirdiğim için adım okunurken bunu önemseyemedim. İsabell için getirmiştim ama bunun bir önemi yoktu.
☆☆☆☆
Zorlu geçen yarım saatin ardından hızlıca temizlendim. İsabell düzelemedi. Soluk teninin üzerinden parmağımın tersiyle dokundum.
"İyi misin?"
"Dur."
Vücudu sarsıldığında sıkıca tuttum.
"İyiyim. Ödülünü almalıyız."
"İsabell, ödül önemli değil."
Islak havluyla yüzünü temizledim.
"Havlu kokuyor."
Gömleğimin koluyla ağzının çevresini sildikten sonra askerlerden toplamasını istediğim çiçekler geldi.
Okuduğum kitapta kedilerin hastalıklarına iyi gelen güzel kokulu bir ottu. Askerin elinden sertçe çekerek İsabell'e uzattım. İsabell kokladıktan sonra kendini bana doğru bıraktı. Bayılmamıştı. Sadece rahatlamıştı."Bu güzel."
Kapıda bekleyen askere doğru kafamı çevirdim.
"Bundan bir sürü toplayın!"
Dudaklarını öptükten sonra derin bir nefes aldım.
"Eve dönünce şifacıya görünmelisin."
"Şifacı beni sevmiyor."
"Neden?"
"Şişko bir kedi olacağımı söyledi."
Çiçekleri avucunun içine alıp derin derin koklarken gözlerimi kırpıştırdım."Şişko bir kedi mi?"
"Hm hm... çok kilo alacakmışım."
Eliyle karnının üstüne hayali bir şişlik ekledi.
"Karnım bu kadar olacakmış."
"Başka bir şey söyledi mi?"
"Ah, bir de o kiloları vermem acılı olacakmış. Çığlık atacakmışım."
Kaşlarımı çatarak yüzüne eğildim.
"Başka bir şey dedi mi?!"
Panikle doğrulup bana döndü.
"Ah, bunları o sabah sana söylememi istemişti!"
"Tanrı'm! Ne zaman oldu bu?"Duraksadı. Kaşlarını çattı. Düşündü.
"Yola çıktığımız sabah konuştuk."
"Bana neden söylemedin?"
Panikle dudaklarını yalayıp dizleri üstünde doğruldu.
"Söyleyecektim! Kolumdan tutup sürükledin!"
Kafama tüküreyim!İsabell'in suratı asıldı.
"Üzgünüm. Unuttum. Lütfen, beni affet."
Dudağımı ısırırken ona bunu nasıl açıklayacağımı düşündüm.
Kabullenmeye de çalıştım.Bir anda çadırının tülü itilip içeriye elinde kılıcımla Alex girdiğinde İsabell'in kafasını göğsüme yasladım.
"O kılıcı çabuk dışarıda bırak!"
Biraz daha kan kokusu alırsa gerçekten sorun çıkabilirdi.
Alex odadan çıkarken İsabell'i büyükçe öptüm.
"Sen harikasın. Özür dileme. Hadi gidip ödülümüzü alalım."
Kıkırdarken burnunu boynuma sürttü.
"Nasıl benim ödülüm oluyor? Sen kazandın."
"Senin sayende kazandım."
"Ama ben sadece çay içtim."
"Bana mendil verdin."Kılıcıma bağlamam için mendil işlemişti.
Pati deseni işlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kraliyet Kediciği
Romance"Pis kedicik." Elime bıraktığı çamurlu pati izine baktım. "Banyo yaptırmalıyım." Boynuma sürtünürken ensesinden yakaladım. "Çıkacağım ve burada yatacaksın." İsabell'i yatağın üstüne bırakıp bıyığını çektim. İsabell dudağını bükerek arkasını bana d...