18

117 33 20
                                    

31 Aralık 2020'nin, 1 Ocak 2021'e bağlandığı gece.

"Alo?" Dedim telefonumu açıp arkadaşlarıma veda ederek. Peşimde dolanıp duran, her maçımda beni izlemeye gelen biri vardı ve benimle Beyoğlu'nda görüşmek istediğini söylemişti. Genç bir antrenördü. Güzel bir yüzü vardı ve benimle bu yılbaşı gecesi görüşmek istediğinden içim içime sığmıyordu, çıkma teklifi mi edecekti? Bu düşünceyle güldüm, kick boks da yere adam gömen ben bir boks antrenörüyle çıkacaktım belki de.

"Neredesin Pera?" Dediğinde adımlarım daha da hızlandı.

"Attığın konuma geliyorum, bir sorun mu var yoksa?" Dedim endişelenerek, geç kaldığımı düşünmüyordum bile.

"Arkadaşlarımdan ayrıldım, geliyorum hatta sana hediye aldım. Tam olarak neredesin?" Diye sordum gülerek.

"Ben de Beyoğlu'nda bir sokaktayım, sokağın dizaynına bayıldım. Konum attım zaten geliyorsun," dediğinde yüzümde bir gülümseme oldu. Heyecandan ellerim titriyordu.

Ben Beyoğlu'na aşık biriydim ve bunun nedeni sebepsizdi, sokaklarını seviyordum, insanlarını ve kendine has kaldırım taşlarını. Taşları bile farklıydı bana göre çünkü hikayesi güzeldi. Annemin babama aşık olup evlendikten sonra Beyoğlu'nda birlikte bana hamileyken yürüdülerinde Beyoğlu'nun eski adının Pera olduğunu öğrendiği anda ismime karar vermesiyle buraya kadar uzanan bir hikayeydi işte. Pera Güneş, kick boks da derece yapan o kızdım ve yarın maçım vardı. Ülkeler arasında olan ve belki de benim Türkiye bayrağını sırtımda koşarak taşıyacağım beni de ulusal sporcu yapacak maçtı. Antrenörüm hiçbir şekilde içki içmememi tembihleyerek beni ikindi vakti ancak salmıştı ve bende iyi bir kız olduğum için söz vermiştim.

"Kapatıyorum sokağa geldiğinde zaten anlarsın," dediğinde görmese de başımı salladım ve telefonu kapattım. Ona aldığım hediyeyi beğenir miydi? Yoksa kar küresi çok mu klişeydi? Değil diye düşündüm. Hediye kutusuna bile koydurmamış güzelliğini benim elimde görsün istemiştim. Bir elimde kar küresi bir elimde telefonumla attığı konuma gidiyordum ve sonunda gelmiştim.

"Buğra?" Dedim sokağın içine adımlayarak. Çok fazla ışık yoktu, belki de diye düşündüm az sonra yanacak ışıklar çünkü yeni yıla girmemize az kalmıştı.

"Geldin mi?" Dedi yaslandığı duvardan ayrıldığında onu ancak fark edebilmiştim. Bozuntuya vermeden gülümsedim.

"Geldim," dedim elimdeki kar küresini kaldırıp sallayarak. "Bak sana bunu aldım."

"Göremiyorum ama güzel duruyor," dediğinde dudak büktüm. Burası o kadar da güzel değildi ya da ben fazla umut doluydum.

"Işık yok burada, fazla karanlık göremezsin tabi. Bu mu gerçekten dizayn?" Dedim kafamı kaldırıp bina arasına bakarak fakat o an beklemediğim bir şey oldu, karnıma tekme atmasıyla geriye sendeledim.

"Ne yapıyorsun?" Dedim şok içinde, yüzüne bakarken.

"Sana bir şey söyleyeceğim dediğimde seni izlediğimde hep şımarık bir kız çocuğundan farksızdın, hala öylesin. Şu yüze bak," dedi gülerek bana adımladığında kaşlarım çatıldı. "Seni kandırdım küçük ve sen de kandın. O bana göstermeye çabaladığın kar küresini bırak ve bana karşı dövüş."

"Sen ne saçmalıyorsun Buğra?" Dedim ama yutkunamadım bile, bana ne teklif ettiğinin farkında mıydı? Elimdeki kar küresini sıktım sinirle, kandırılmıştım.

"Sarhoş musun sen?" Dedim bir umut ama geri adım atmıştım, bu sokaktan çıkmam lazımdı. Ya şimdi ya da hiç dedim kendime. Ya şimdi ya da hiç.

PERA'YA MEKTUPLAR • Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin