19

119 33 26
                                    

Tik. Tak. Tik. Tak.
Zaman akıp gidiyor.
Kaçı kaç geçecek?
Tik. Tak.
"Kapat gözlerini, o'nu on geçecek."

"Beyoğlu," diye mırıldandığını duydum, hastane odasında açmıştım gözlerimi ve Uraz camın önünde kendi kendine şarkı mırıldanıyordu. Derin bir nefes aldım ve onun güzel sesini dinledim.

"Eski Beyoğlu olsa bile ben, eski bana dönemem. Hiçbir şey içmedim amma aklıma geldin, ondan-" Bana bakmak için döndüğünde göz göze geldik. Şarkıya devam edemedi. Camın önünde elleri cebinde öylece duruyordu. Yüzünde nasıl bir ifade vardı? Yüzünde maske vardı, ya maskenin ardında? Bana yardım eden kişinin kendisi, ne ironi ama.

"Serum taktılar," dedi kısık bir sesle ve gözlerini yere çevirdi, başını eğdi. Suçlu küçük bir çocuk gibi yapmıştı bunu. "Vitamin vardı içinde. Değerlerin düşmüş, doktor birkaç şey yazdı. Sen bayılınca kalbine de bakmak amacıyla makineyle kalp ritmini ölçtüler ve ne olur ne olmaz diye de göğsünde takılı bıraktılar yapışkanlı bantları. Sağ koluna serum takamadılar kan aldıkları için kolun zedelenirse diye sol koluna yaptırmak zorunda kaldım yani sol koluna takmak zorunda kaldılar. İyi hissettiğinde çıkabilirsin dediler, ne zaman iyi hissedersen söyle çıkışı yaptırırım."

"Saat kaç?" Dedim gözümü ondan ayırmadan, elini cebinden çıkarıp odanın benden olan tarafına yürüyüp ayak ucumdaki masanın üzerinde duran telefonuna baktı.

"Saat ikiye çeyrek var, uyu istersen. Sabah çıkarız," dedi telefonu tekrar masaya bırakıp camdan tarafa yürüdü. Bana yüzünü dön demiştim ona, hiçbir şey istememiştim sadece yüzünü görmekten başka. Neyi saklıyordu? Ne vardı yüzünde bu kadar gizlenecek?

"Uykum var," dedim ona, bu odadan kaçıp gitmek istiyordum ama yanımda hiçbir şey yoktu ondan başka, hiç kimse de yoktu.

"Uyu o zaman güz- Pera. Sabah çıkarız iyi olursan." Diline vurduğu pergelle yerimde doğruldum, hızla bakışları bana döndü ve yürüyüp yanıma geldiğinde yüzümde buruk bir gülümseme oldu. Bana bir şey olacak diye aklı çıkıyordu ama suçlu olduğunu sessizce kabul edip gözlerini benden kaçırıyordu. Düştüğümüz duruma kahkaha atmak istiyordum.

"Canın mı yanıyor?"

"Yardım mı edeceksin?" Dediğimde sırtımdaki yastığa uzanan eli yavaşça yanına düştü. Sigara içmek istiyordum tam şu anda, evde başucumda duran çekmecenin içine attığım üç dal sigarayı tam şu an içebilirdim ve zaten yanan içime biraz da duman üflerdim ateşi sakinleşsin diye.

"Böyle susup hiçbir şey olmamış gibi bana günlük şeylerden bahsedeceksen odadan çık git, tek yardımla ayakta durduysam şu zamana kadar bir başıma; bundan sonra da kalırım. Zorunda değilsin yani, git uyu." Üzerimdeki örtüyü düzeltti ve kafasını kalbimin ritmini gösteren makineye çevirdi, bir süre öyle kaldı ve yatağımın yan tarafında duran yatağa oturdu.

"Uraz," dedim dudaklarımı yalayıp sakin olmaya çalışarak konuştum. "Benimle konuş, kalbimi strese sokma ve konuş." Ya kafayı yiyip tüm göğsümdeki kabloları çıkarıp atarak gideceğim ya da seni dinleyeceğim diyorum be adam konuş.

"Ne konuşacağımı bilsem ona göre konuşacağımı-"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun!" Arkamdaki yastığı alıp suratına fırlattım. Yastığı havada yakaladığında makineden nabzımın yükseldiği sinyali ötüyordu.

PERA'YA MEKTUPLAR • Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin