Kalp dört odacıktan oluşur, her şeyimiz ona bağlıdır. Sevgi ve yaşamak bunun en önemli kısmı olarak altını çizdiğim kısımdır bu hayatta. Kalbimle verdiğim savaşa yenildiğim alıntıları da sıralara ayırdığım zamandır aslında bu hayat.
Elimde döndürüp durduğum telefonu sertçe masaya koydum. Bana, geldiğimde konuşsak daha iyi olur dedikten sonra bir kere bile mesaj atmamıştı. Sinirlenerek ben de hiçbir şey yazmamıştım hatta görüldü bile atmamıştım mesajına. Saatler geçmişti ama bana yazmamıştı ve bende oturup onu araştırmıştım internetten; sonra gördüğüm konser videolarına bakmaya cesaret edemeyerek bilgisayarı da kapatıp evin içinde spor yaparak vakit geçirmiştim. Gece yarısına daha vardı ama içim yanıyordu. Sinirlenerek salondaki masadan kalktım ve yatak odama girip beklemeden çekmecemi açtım. Üç dal sigara benim çekmeceyi sertçe çekmemle çekmece içinde hareket etti. İki dalı alıp makyaj masamın üzerinde duran çakmağı da alarak odadan çıktım. Benimle konuşmasına ihtiyacım vardı. Bu sinirlenme belki de çok yersizdi ama öyle değildi işte.
Evimin bahçesine çıktım balkondan ve çıkmadan masanın üstüne bıraktığım telefonu almış cebime atmıştım. Sigaranın tekini ağzıma koyup yaktığımda derin bir nefesle içime çektim ve uzun zamandır içmediğim o duman ciğerlerime nüfuz etti. Bahçemde sallanan salıncağa oturduğumda sakince sigaramı içtim. Sinirlerim de yatışmıştı.
"Ona her sinirlendiğimde bıraktım dediğim sigaraya başlayacaksan işin yaş kızım," dedim kendime. Ellerimi tutardı sigarayı bıraktığım için.
"Boktan boktan işler," dedim biten sigarayı yerdeki küllüğe bastırarak. "Geldiğinde ne konuşacaksın sanki?"
O sırada evin zili çaldı, gözlerim kapıya kaydığında onu gördüm, o beni daha fark etmemişken. Üzerinde siyah bir sweat, bacaklarını her zaman saran pantolon yerine de gri bir eşofman vardı ve muhtemelen üzerini değiştirmeden soluğu benim kapımda almıştı, içimde bir şeyler tekrar alev aldı. Onun bana karşı olan sevgisine hayrandım. Zile birkaç kez bastı açmadığımı fark edince hareketleri fevrileşti ardından telefonu eline aldı ve kulağına götürürken bir yandan da bahçeye doğru yürümeye başladı, yüzünde nasıl bir ifade vardı görememiştim. Bahçe kapısından içeri girdiğinde telefonum sesli bir şekilde çalmaya başladı ve salıncakta oturan beni gördü.
"Pera?" Derken adımları daha da hızlandı ve benim yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Annemi bugün aradığımda söylediğim şey aklıma geldi. Anne bana bakarken sanki her an beni görüyor gibi.
"Hoş geldin," dedim ona başımı kaldırarak baktım. "Hallettin mi işlerini?" Bu cümlem onu irkiltti, neden olduğunu bilmesem de kaşları çatılır gibi oldu ama ardından bana sıcak bir gülümsemeyle baktı.
"Hallettim," dedi bana yaklaşarak ama yanıma oturmadı. İçimde patlamak için an kollayan bir bomba vardı ve şu an onu yok sayabilirdim. Yeşil gözlerini görmek istiyordum.
"Bana neden kızgınsın bilmiyorum ama tahmin ediyorum," dedi, ben daha konuyu açmadan kendisi açtı. Önümde eğilip ellerime uzanarak ardından avucumun içine bir şey bıraktığında hem ben hem de o duraksadı, sıkıntılı bir nefes verdim.
"Sigara içmişsin," dedi ben neden onun duraksadığını şimdi anlarken. Ellerimi daha sıkı tuttu, yutkunamadım. "İçmiyordun."
"Uraz," dedim yorgunca ve bana söylediği cümleden kaçtım. Aslında deli gibi uykum vardı fakat konuşmaya da ihtiyacım vardı. "Neden sizin hastanede tedavi görmem için bu kadar uğraşıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERA'YA MEKTUPLAR • Yarı Texting
Teen FictionPera: Benim için her şeyi yapabilirsin yani Uraz: Evet Uraz: Başka soru? Pera: Kalbimin durmasını engelleyebilir misin? Görüldü. Uraz yazıyor... Görüldü. Son görülme: 17:03 Pera: :)