30

101 24 23
                                    

Birileri yaşar, birileri ölür.
Ölüler öldüklerinden haberdar olmaz, yaşayanlar da yaşadıklarından.

Hayatta hep hangi noktada durduğumu merak ederdim. Hangi noktadaydım? Hangi noktaya yürüyordum, hangi noktaya varmak için çabalıyordum?

Şimdi düşününce anlıyordum ki hayatımın kendime çok uzak bir noktasında değildim. Yaşama ve ölüme yakındım, ikisi iki yanımdaydı. Onlarla o kadar uzun süredir kavga ederek yürüyordum ki bütünleşmiş gibi gelmişlerdi. Yaşam noktasından ölüm noktasına yürüyordum ve garip olan ikisi de hiç uzak değildi, hep yakındı. Eşittiler.
Öyle sanmıştım, eşit gibi gelmişti. Şimdi ise ciğerlerime çektiğim nefes sanki her an kesilecek gibi yüreğimde pır pır ediyordu.

Zamanım var gibi geliyordu bir noktada. Hep zaten, hep bu noktalar benim yakınımda olduğu için çizgilerle aram iyi değildi. Sınırı belli eden çizgiler, düz çizgiler, hiç sevmediğim çizgiler. Dümdüz, hiç atmayan bir noktayı gösteren dümdüz çizgiler... Sanki sonsuza dek öyle gibi gelen çizgiler. Karalayabilmek isterdim. Mümkün olsaydı o çizgilerin yanından dahi geçmek istemezdim. Ama bir monitörde hayatımın devam edip etmediğini gösteren çizgilere sahiptim.

Birçok şeye sahiptim. Bir hayata, bir kalbe, bir sevgiye, bir sevgiliye, bir eve. Ama bir yaşam bunların hepsini ya elimden alıyordu ya da bana hepsini veriyordu. Elimden aldığı yerdeydik, hiç uğramak istemediğim yerde yani. Hem de hiç olmak istemediğim yerde.

Gözlerimi açalı ne kadar olmuştu? Bir hastane odasında doktorlardan duyduğum kadarıyla bana özel bir odanın içinde sürekli takip edildiğim yerdeydik. Aren yoktu, babası yoktu oysa en son Aren'in kollarındaydım. Titreyen sesini duyarak uykuya dalmıştım. Uyandığımda ise hastane kokusu ciğerlerime doluyordu.

Sargılı olan sol elime baktım, kalbim atıyordu ama muhtemelen bir şeyler olmuştu. Odanın içine sessizce giren Aytaç amcayla göz göze geldim ve bana gülümsedi. Aklıma gelen ilk şeyin oğlu olmasıyla ona sordum.

"Aren," dedim Aytaç amcaya. "Aren nerde?"

"Uyuyor kızım," dedi başıma gelip koluma takılı seruma bakarak. "Oğluma hayatımda hiç bu kadar sakinleştirici vuracağımı sanmazdım."

Gözlerimi anlamaya çalışarak yüzüne diktiğimde sıkıntılı bir nefes verdi Aytaç amca.

"Evet, sakinleşmesine ihtiyacım vardı çünkü kalbine stent takacağımız belirlenene kadar kalp krizi değildi geçirdiğini sanarak ortalığı birbirine kattı. Annen ve babana haber vermedim, Aren burada olduğundan. Aren ise yakında uyanır, üç defa sakinleştirici vurdum her seferinde açtı gözlerini yine açacaktır."

"Bileğinden gerçekleştirdik ameliyatı," dediğinde başımı salladım ve kafamı eğdim sessizce. Aytaç amca yanıma bir tabure çekip oturmadan benim arkamdaki yastığı düzeltip tabureye oturdu, gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde elini başıma koyup baktığında içimde bir yerlerde yangın başladı. Babamı özlemiştim.

PERA'YA MEKTUPLAR • Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin