38

77 17 28
                                    

Her şeyi bir kenara bırakıp sevgiyi düşündüm. Sevmeyi, sevilmeyi. Severek yaşamayı, sevilerek yaşamayı. Ölmeyi düşünmedim, sevgiyi ezip geçemezdi; ölsem bile sevgi yaşardı. Sevgi gitsem de kalsam da var oluyorsa her zaman kalan olandı. Öyle güçlü bir şeyse neden sevdiğin insanla yaşayamayasın ki diyordu bana. Haklı buluyordum, madem bu kadar sevgiyle dolu bir ömür varsa önümde bunu geri çevirmezdim. Aynı Aren'in bana sabah birlikte yaşamak için verdiği söz gibi, teklif gibi. Zaten benimle yaşıyordu bir nevi ama bunu bir şekilde resmiyete dökerek benimle evlenmek istediğini belirtmişti. Beklenmedikti ama bir o kadar da beklendikti aslına bakarsak, sürekli seni babandan istesek mi soruları buraya geliyordu.

Derin bir nefes aldım ve hava karardığından dolayı tüm gün gezmiş ardından bir restorana girmiştik ve asla yorgun değildik ikimizde.

"Sürekli yemek yediğimizden olsa gerek," dedim önümdeki sütlü tatlıdan bir parça alarak. "Asla aç değilim ve midem artık yemek yemeyi kabul etmiyor resmen."

"Tatlını bitir," dedi Aren, benim gibi tatlı yemek yerine  kahve istemişti ve onu içiyordu. Sabah kahvaltı yaptığımızdan beri gezerken nerede yemek yapan bir yer var oradan bir şey alıp 'ye' diyerek elime tutuşturmuştu.  Yediğim şeyleri ise düşününce resmen şeker komasına girerek tuvaletin kapısını bulma ihtiyacı oluşuyordu. Halka tatlı, ikimizde yemiştik şükür ki. Bardak mısır, tatlı kestane, pamuk şekeri hatta yerken mahvolmuştu yüzüm. Küçük bir makarna dükkanı görmüş kutuda makarna alıp yine yanımda yer almıştı, sonuç olarak en sonunda burada oturmuş ve ben yine sayesinde tatlı yiyordum.

"Tatlı seviyorsun sonuçta," dediğinde güldüm.

"Tatlı seviyorum diye, tüm tatlıları alman gerekmiyor canım sevgilim Aren."

"Canım sevgilim," dedi keyifle. "Sen seviyorsun diye sana dünyaları veririm, o yüzden benimle inatlaşma."

"Yine çok mütevazisin," dedim ona gözlerimi devirerek.

Bana gülüp telefonuna baktı ve kaşları çatılır gibi oldu ama benim bakışlarımı fark edince yüzünü eski haline çevirdi.

"Bir sorun mu var?" Dedim anlamaya çalışarak.

"Hayır," dedi ama gerilmiş duruyordu, derin bir nefes alıp tekrar telefona bakınca benimde kaşlarım çatıldı.

"Aren-"

"Ben dışarı çıkıyorum, bir konuşma yapacağım, geliyorum güzelim." Diyerek sandalyesinden kalktı ve telefonunu kulağına koyarak hızlı hızlı dışarıya doğru yürüdü. Arkasını döndüğünde sandalyemden kalktım ama Aren bana dönüp işaret parmağını bana gösterip bir dakika istediğinde karşı koymadım ve sandalyeme geri oturdum. Ne olmuştu?

Sonra bir gürültü koptu restoranın Aren'in gittiği tarafın kapısında. Bakışlarım oraya hızla dönerken önüme bir garson dikildi ve kaşlarım çatıldı öfkeyle.

"Çekil önümden."

"Aren bey, burada beklemenizi istiyor," diye konuştu garson ama gayet sakin bir şekilde önümde duruyordu.

"Aren beyinin başına bir şey gelirse diye endişeleniyorum burada çekil önümden."

"Pera hanım-"

"Sikerler hanımını, ne oluyor orada?"

Garsonu itekleyip dışarıya çıkan cam kapıya yürümeye başladım. O tarafa niye zifiri karanlıktı ki? Oysa restoranın içi ve geri kalan her yer aydınlıktı. Aren,  diye tüm hücrelerim endişe ile çığlık çığlığaydı ve herkes ayaklanmıştı.

PERA'YA MEKTUPLAR • Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin