Tik tak.
Tik tak.
Tik tak.
Rahatsızca kıpırdandım. Hiç durmaz mıydı? Tik tak.
2 saattir oturduğumdan mıdır bilinmez gelip geçen insanların yüzüme bakıp durmalarıyla sinirlerimin gerildiğini hissediyordum.
Tik tak.Zaman geçtikçe ses beynimi adeta kemiriyordu.Duymamak için dikkatimi başka yöne vermeye çalıştım. Çantamın içi pek ilgi çekici değildi sahi. Nerdeyse boş olan cüzdanımı görmek saatin sesini piyano esintisine dönüştürdü aniden.
Tik tak.Olumlu düşünmeliydim. En azından limon ve kabartma tozu alacak kadar vardı. Vardı değil mi? Emin olamayınca tekrar cüzdanımı çıkardım.
Tik tak.Sinirle gözlerimi yumdum. Hayır beynimin içini kemiren her gün yaşadığım,yaşamamak için hayatımın kendisini yarı zamanlı hale getirdiğim para sorunu değil saatin sesiydi.
Tik tak.Derin bir nefes aldım. Dakikalar akıp gidiyor içinden çıkamadığım bu düşünceler beni kaygılarımın en derinlerine çekiyordu. Boğulduğumu hissediyordum. Her geçen dakika daha çok su yuttuğumu.Genzim yandıkça çırpınışımı hissediyordum, daha çok dibe battığımı. Sahi ne kadar oldu düştüğüm girdaba güneşin esamesinin bile değmeyişi? Günleri saymayı bıraktım artık. Zira her geçen gün aleyhime işliyordu. Dursun istiyordum zaman, dursun ve bir daha akmasın.
Tik tak.Durmayacaktı, durmazdı. Zira bu doğanın tabiatına aykırıydı. Ne zamanın nede olanların önüne geçilemezdi. Peki ya olacak olanların? Zaman ilerlerken ömrümüzden, sevdiklerimizin ömürlerinden alarak ilerliyordu. Dursun istiyordum, almasın. Bu da insanın doğasına aykırıydı. Ölmek için doğmuştuk.
Tik tak.Öğle molası biteli kaç dakika olmuştu? Gelmeyecek miydi? Hayır gelirdi. Sabahki görüşmeyi kaçırdığım öğleden sonraya ertelemiştik. Aptal. Koskocaman bir aptaldım. Dün geceden sonra çalışacak bir yerim yoktu. Bende eve gidip hem evi hem kendimi toparladıktan sonra koltukta uzanmak istemiştim. Hataydı. Gözlerimi açtığımda gün ışıkları yüzüme vuruyordu. En son evimde günü karşılamayalı ne kadar olmuştu?
Saymadım. İçinde sevdikleri olmadıktan sonra o ev evimidir insanın sahiden? Değildi. Dört bir yanı unutulmaya yüz tutmuş anılarla kaplı izbe bir tuğla yığınıydı. Ve şişelerle kaplı. Kalktığım gibi ayağımı vurduğum şişe birkaç saatlik çabamın yetersizliğini gösteriyordu. Bu ev artık anılarla değil alkol kokusuyla kaplıydı. Umursamıyordum. Umursadığım tek şey randevu saatini çoktan kaçırmış olmamdı. Neyseki arayıp durumu izah ettikten sonra öğleden sonraya tekrar bir görüşme ayarlayabildim. Öğlen 12:00 gibi başlayıp akşam 18:00 ya kadar süren kafedeki işim için izin almam gerekiyordu. Normalde bu görüşmelerim sabah olurdu. Sonrasında yarı zamanlı garsonluk için kafeye gelirdim. Elime doğru düzgün para geçmesini sağlayan işim ise akşam başlıyordu. İzin işini hallettikten sonra bende vaktimi burda geçirmeye karar verdim. 1 saat 56 dk kadar.
Beklemekten kendi kendimi yediğim dakikalar sonunda onu gördüm. Yüzüme istemsizce rahatlamanın getirdiği bir gülümseme yayıldı. Yavaşça ayağa kalktım. Beni farketmesiyle adımlarını hızlandırıp yanıma geldi.
"Hoşgeldiniz Güneş hanım."
"Merhaba bugün için kusura bakmayın lütfen" sesim beklediğimden kısık çıktı. Utanıyordum çünkü, yeterince yük olmuştuk.
"Rica ederim buyrun lütfen odamda konuşalım." Arkasından odasına doğru ilerledim. İçeri geçince bana doğru dönüp koltuklara yöneldi. Stresle oturdum. Yeni bir kötü haber duymaya hazır değildim."Güneş hanım düzenli olarak benimle görüşmeye geliyorsunuz. Aksatmadan. Bende size maalesef kötü haber veriyorum. Takdir edersiniz ki durum pek iç açıcı değil. Uzun zamandır bu hastalıkla mücadele veriyor ve biz ilerleme kaydedemedik." Kötü bir haberdi ama yeni değildi.
" Çok yıprandı. Biliyor musunuz beni her gördüğünde artık bittiğini evimize döneceğimizi sanıyor. Oysa biz başlayamadık bile" aldığım nefesin ciğerlerimi yaktığını hissediyorum. Oluk oluk yaktığını.
"Böyle söylemeyin. Kesin tedavisi yapılamadı evet ama en azından mevcut durumunu stabilize ediyoruz. Hem.." istemsizce doktorun sözünü kestim.
"Nereye kadar?" Sanki ilk kez bu cümleyi kuruyormuşum gibi geldi. Oysa aylardır içten içe bağırdığım, haykırdığım gerçekti bu. Nereye kadar gidicekti? Nereye kadar dayanacaktı bedeni? Sonunda ışık görünmeyen bir tüneldeydik şimdi. Ve bizden istenen ışığı bulmamız değil, ışığı yaratmamızdı. Doktor Selim uzun zamandır üstüne düşenden fazlasını yapıyordu. Bu hastahanede kalmak çok daha pahalıya mâl olacakken sayesinde yapılabilecek en cüzi miktarda ödeme yapıyordum. Nerdeyse kazandığım paranın tamamı. Ama yeterli değildi. Yeterli olmayacaktıda. Çünkü ben sadece kaçınılmaz sonu geciktiriyordum. Tedavi olması gerekiyordu. Onu öldürüyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemher
General FictionHızla açılan kapıyla cama yaslı kafamı kaldırdım. İrkilmiştim. Ona doğru dönmedim. Bu evde bu odaya ondan başka kimse bu şekilde giremezdi. Hoş, bir süredir kimse giremiyordu. Yanıma doğru gelip yüzümü ona dönmemi bekledi. Aldığı sesli nefeslerden...