Giriş | Kaza

2.4K 115 495
                                    

Herkese yeniden merhabalar kısa bir aradan sonra hikayem yeni bir kurguyla, yeni bir isim, yeni bir kapakla tekrardan yayında :) Umarım keyifle okuyacağınız bir serüven olur.

Hikayenin yalnızla giriş bölümü ilahi bakış açısı ile yazılmış olup geri kalan bölümler karakter bakış açısıyla yazılacaktır.

Hikayede geçen kişiler Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Gerçek kişilerle ilgisi yoktur. İlk bölümler günümüzde geçmekte olup diğer bölümler geçmişte geçecektir.

O zaman geleneği bozmayalım :) okumaya başladığınız tarihle birlikte hislerinizi yazarsanız mutlu olurum :)

11 Mayıs 2022

Kız elindeki kitabı bitirdiğinde son sayfasına uzunca bir süre baktı. Sayfayı kapatmak istemiyordu zira böyle bir son olmamalıydı. Aşkın hakkettiği bu değildi. Aşklar masumdu, sevmek ve sevilmek ayrılacaktı. Sevdiğinin kalbinde var olmak orada yer edinmek her şeyden mühimdi. Aşk ihaneti kabul etmezdi. Okuduğu kitapta ise aşkın en kötü halini okumuş, hayal kırıklığına uğramıştı. Aşk bencil değildi, ben değil biz diyebilmekti.

Derin nefes alarak elindeki kitabı kapatırken aklına sevgilisinin gelmesiyle içindeki sıkıntı giderek yerini rahatlamaya bıraktı. Neyse ki hayatında Mirza vardı. Dünya üzerinde her şeyden daha çok sevdiği ve herkesten daha çok güvendiği bu adamın varlığı bile ona yetiyordu. Her anında o vardı, onsuz bir gelecek dahi hayal edemiyordu.

Kapağını kapattığı kitabı masanın üzerine bırakırken su damlaları süzülen cama doğru baktı. Yağmurlu havaları sevmesine rağmen bugün bu hava kasvetli geliyordu. Bunu sabah gördüğü rüyaya bağladı. Rüya değil, kâbus diyerek düzeltti kendini ve anında kafasını iki yana sallayarak artık soğumuş olan kahvesinden bir yudum aldı. Yağmur damlalarının yere vururken ve cama çarparken çıkarttığı sesler kulaklarını doldururken sokaktan gelip geçen insanları izlemeye başladı.

Gelen geçen herkes ne kadar da mutsuzdu, ifadesizdi. Geçenlerin çoğu çatık kaşlarıyla yürüyor ya da yüzündeki sabit ifadeden mutsuz olduğu anlaşılıyordu. Herkes bir şekilde dünyanın koşuşturmasına ayak uydurmuş, mutlu olmayı unutmuştu. Hiç kimse mutlu olmak için yaşamıyordu, herkes zorunluluk gibi yaşıyordu hayatı.

Bu düşüncelerinin arasında gözü ellerini iki yana açmış gökyüzüne bakarak yağmur damlalarını kucaklayan çocuğa takıldı. Ellerini açmış bir biçimde kendi etrafında dönüyor, yağmurun onu ıslatmasına izin verirken etrafına gülücükler saçmayı ihmal etmiyordu.

Çocuğun yüzündeki gülümseme ve attığı kahkaha onun da yüzünde gülümseme oluşturdu. "Çocuklar..." dedi içinden, "Keşke herkes dünyaya sizin gözünüzden bakabilse."

Çocuğun içinde oluşturduğu tuhaf mutlulukla onu izlemeye devam ederken birden yüzüne kızgın ifadesini yerleştirmiş, her halinden sinirli olduğu anlaşılan bir kadın geldi ve çocuğu kendine çevirerek koluna sertçe vurdu. Çocuğun yüzündeki gülümseme giderken kadının yüzündeki kızgınlık gram azalmadan bir şeyler söylemeye başladı. Kadının bağırdığını buradan bile anlayabiliyordu.

Çocuk sessizliğini korurken hata yaptığını düşünmeye başlamıştı bile. Annesi olduğunu tahmin ettiği kadın çocuğun elinden tutup götürmeye başladığında çocuğun gözü hala geride bıraktığı su birikintisinde kalmıştı. Kısacık mutluluğu bir anda sönmüş, annesinin hasta olabileceği korkusuyla attığı azardan kaçamamıştı.

Mutluluğun bulaşıcı olduğu kadar mutsuzluk da bulaşıcıydı. Tıpkı sevginin bulaşıcı olduğu kadar sevgisizliğin de bulaşıcı olduğu gibi.

Hükm-ü KaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin