Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Yüzüme vuran güneşle gözlerimi kırpıştırdığım yatağımda gerindim. Daha fazla uyumak istesem de güneş uyumamı engelliyor, beni kalkmam için zorluyordu. Gün ışığına daha fazla direnmeyip gözlerimi tamamen açtığımda yatağımda sırt üstü uzandım ve yatağımın üstüne kapatan ahşap tablaya çizilmiş desenlere bakmaya başladım.
Asıl baktığım desenler değildi, şu anda gram umurumda değildi desenler. Tek düşündüğüm, yüzümdeki gülümsemeye de neden olan dün Mehmet'le yaşadıklarımızdı. Aklıma geldikçe yüzümdeki gülümseme büyüyor, içimdeki çocuksu heyecan artıyordu. Uzun süreden beri belki de ilk defa bu kadar mutluydum, heyecanlıydım.
Onu kaybettikten sonra ilk defa ona bu kadar yakın olmuştum, bana ilk defa bu kadar yakındı. Onu kaybettikten sonra tekrardan bulmak bir yana, dün yaşadıklarımız da ilkti. İlk defa onu öpmüştüm. Ellerim dudaklarıma giderken yüzümdeki gülümseme mümkünmüş gibi daha da büyüdü. Onu çok seviyordum, onunla olmak bana güç veriyor, onun da beni sevdiğini bilmek hiç olmadığım kadar iyi hissettiriyordu.
Onun beni sevmediği bir dünyada olmamıştım. Onun beni sevmeyeceğini düşünmemiştim. Mirza'nın bana olan aşkından sevgisinden şüphem yoktu, hep sevmişti ve sevmeye de devam edecekti, tıpkı benim gibi. Ta ki onu o ormanda ilk kez görene kadar. O andan sonra onun beni sevmeme ihtimali hep bir yerde hep aklımın köşesindeydi. Bu düşünceyi tattıktan sonra onun da beni sevdiğini bilmenin değerini daha iyi anlıyordum.
İnsan sahip olduklarının değerini ona sahipken çok kavrayamıyordu. Değerini biliyor ama o yokken oluşacak boşluğu kestiremiyordu. Hep oradaymış, orada olacakmış gibiydi.
Yataktan kalktığımda odamın kenarında bulunan çeşme de yüzümü yıkadım. Buz gibi su beni kendime getirmiş ve biraz üşümeme neden olmuş olsa da heyecanımdan gram azaltmamıştı.
Su sesini duyan Nilüfer küçük odadan çıktığında yanıma geldi. "Uyanmışsın Akça Hatun, sabahı şerifleriniz hayrolsun."
"Sağ ol Nilüfer, senin de." dedim yüzümü sildiğim havluyu yatağın kenarına koyarken. "Akça Hatun?"
Sorar bakışlarla ona doğru döndüğümde gözlerini kıstı. "Efendim." dedim bir demesini bekleyerek.
"Bir şey mi oldu?"
"Ne gibi?"
"Bugün yüzünüzde ayrı bir güzellik var sanki. Sırıtıyorsunuz da." Aniden ellerim yüzüme giderken kafamı iki yana salladım.
"Yok, bir şey olmadı."
"Olmuş." dedi aniden. "Dün şehzademizle aranızda bir şey olmuş." Elleri ağzına giderken kocaman gülümsedi.
"Nilüfer..." dedim uzatarak, sesim bile titreyebilirdi. Aynı zamanda utanmıştım da. "Çok mu belli oluyor?" Kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.
"Yüzünüz bir ayrı ışıldıyor, gözleriniz bir ayrı parlıyor." dedi tebessüm ederken. Yanıma geldiğinde gözlerimin içine baktı. "Çok sevindim Akça Hatun. Umarım çok mutlu olursunuz."
Dediklerine tebessüm ettiğimde ona iki adım atarak sarıldım. Buna şaşırsa da çok fazla geçmeden aynı şekilde karşılık verdi. "Teşekkür ederim Nilüfer, umarım."
Geri çekildiğimde gülerek ekledim. "İnşallah herkes senin gibi anlamaz."
Başını yana eğdi. "Merak etmeyin, sizi benim kadar iyi tanımazlar." Tebessüm ettiğimde devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...