Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Duyduklarım karşısında dilim damağım kururken şaşkınlıktan dilimi yutacak gibi oldum. Ne demek istemişti, ne demek istiyordu? Sakladığım sırlardan, beni beklediğinden bahsederken ne demek istiyordu? Beni tanıyor muydu?
Aklımdan milyonlarca soru geçerken kalbimin haddinden fazla atan sesini duyabiliyordum. Öyle bir atıyordu ki onun da duyabildiğini biliyordum. Gözlerini kalbimin olduğu tarafa indirirken yüzünde küçük bir sırıtış peyda oldu. O aşina olduğum sırıtış. Mirza...
"Şeh-şehzadem, siz," diye kekeledim ve ardından yutkunmama engel olamadım. Sormak istiyordum, her şeyi apaçık sormak istiyor ama korkuyordum. Ben konuşmaya çalışırken yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdığında sıcak nefesini yüzümde hissettim. Gözleri gözlerimi hapis altına alırken dudaklarıyla aramda bir karıştan az mesafe vardı.
"Kalbin sesini ta içimde hisseder, duyarım Akça."
"Dedikleriniz," dedim "Ne demek istediniz?" diyebildim en sonunda. Uzun süre sonra bu kadar yakınımdaydı, en yakınımda, yanımda... Unutuyordum... Şehzade olduğunu, beni tanımadığını unutuyor, karşımda Mirza varmış gibi hissediyordum.
Tam o anda kapı çaldığında Mehmet yüzünü benden uzaklaştırmayıp aniden kapının çalmasıyla o tarafa döndü ve tekrar bana dönüp "Gel!" diye bağırdıktan iki saniye sonra uzaklaşıp yerinde dikleşti. Geleni karşılamak için elini yine arkasında bağladığında bende yerimde dikleştim. Duyduklarım karşında ayaklarım beni zor taşıyor, ben de kendimi kafamı toplamaya çalışıyordum. Gelen Kapı ağası eğilerek selam verdikten sonra önüne bakarak konuşmaya başladı.
"Şehzadem Valide Sultan dairesinde yemek vermekteler. Sizin de gelmenizi isterler. Sizin valideniz, kız kardeşiniz ve şehzade Murat'ta validesi ile birlikte orada olacak." Murat ismimi duymamla içimden bir ürperti geçti.
"Ala, birazdan teşrif edeceğim. Çekilebilirsin." Ağa selam verip çekildiğinde şehzade vücudunu bana döndürmeden yüzünü bana doğru döndü.
"Gidelim." demesiyle beraber yerimde dikleşip bir adım attım.
"Bende mi?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Henüz valide sultanla ve validemle tanışmadın. Dün konuştuğumuzda seni görmek, tanımak istediklerinden bahsettiler. Şu anda uygun diye düşünüyorum."
"Bütün hanedan mensupları orada olacak. Özrümü bağışlayın lakin şimdi katılmasam daha iyi olur. Henüz saraya yeni geldim ve alışmaya çalışıyorum. Her an bir yanlış..."
"Korkuyor musun?" dedi bana meydan okurcasına sözümü keserek. Tek kaşını kaldırmıştı. Onun bana meydan okumasına karşılık bende ona bir adım kaşlarımı kaldırarak meydan okudum.
"Allah'tan başka kimseden korkmam ben. Sadece uygun olmayacağını ve bilmeden yapmamam gereken bir şey yapabileceğimi düşündüm." Benim meydan okumama hoşuna gitmiş olacak ki gülümseyerek karşılık verdi.
"Âlâ, gidelim o halde." dedi bana söz hakkı bırakmayıp kapıya ilerlerken. Benim aklımsa hala bana dediklerindeydi. Bir sorunu halletmeden başka bir şey ortaya çıkıyordu. Bir soru işaretini gidermeden başka bir soru işareti çıkıyordu.
"Şehzadem..." kapının önüne ilerlerken bana döndü.
"Az önce dedikleriniz... Ne ima ettiniz?" Dediklerinden çok farklı seçenekler çıkartabilirdim. Sırların olduğunu biliyorum, yıllardan beri seni bekliyorum ne demekti? Beni tanıyor muydu, hangi sırrımı biliyordu? Bütün bu sorular beynimde dönerken gülümseyerek bana baktı. Benim geçmişe gelmem, onu yeniden bulmam mümkünse onunda bunu biliyor olması belki de benim gelecek olmamı bilmesi pek tabi mümkün olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...