Hikayede geçen kişiler Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Gerçek kişilerle ilgisi yoktur. İlk bölümler günümüzde geçmekte olup diğer bölümler geçmişte geçecektir.
28 Haziran 1521
Boğazımdaki kuruluk boğazımı acıtmaya başladığında gözlerimi kırpıştırdım. Bu hissi tanıyordum. Birkaç ay önce hastane odasında gözlerimi açarken ki hissettiğim acı ve kuruluktu bu. O zaman ölümden dönmüştüm. Şimdi?
Gözlerimi açmaya çalışıp kıpırdanırken yerde olan çakıl taşları elimi ve kolumu acıtıyordu. Bundan daha fazla acı hissetmem gerekiyordu diye düşündüm.
Zar zor gözlerimi açıp oturur pozisyona geldiğimde ıssız bir sokakta olduğumu fark ettim. Benim ölmüş olmam veya acılar içince kıvranmam gerekmiyor muydu?
Başımda başlayan müthiş acıyla elimi başıma götürdüm. En son... en son ne yaptığımı çok iyi hatırlıyordum. Ya da hatırladığımı sanıyordum.
Eğer doğru hatırlıyorsam ve bu bir yanılgı değilse bu şekilde uyanmam söz konusu değildi. Ya hiç uyanmamalıydım ya da bir hastane odasında olmalıydım. En iyi ve birazcık imkansız ihtimalle ise ağrı hissetmeliydim. Hiçbir yerim kanamıyordu, çizik bile yoktu.
Burukça gülümsedim. Hepsi bir rüya olmalıydı, hepsi bir yanılgıydı. Aklımın benimle oymasına izin vermiştim. Ne sanıyordum ki? Gerçekten ona kavuşacağımı mı?
"Salaksın sen." Dedim elimle başıma vururken. Aklıma gördüğüm hayaller, gerçek olduğunu sandığım hayaller gelirken içimde kendime karşı tarif edemeyeceğim bir öfke peyda oldu.
Hepsi rüya mıydı? Rüyamın içinde rüya görmüş, yine rüyamın içinde onu kaybettiğim yere gitmiş olmalıydım. Buraya nasıl geldiğimi ise bilmiyordum. Çektiğim bu acı bana iyice bilincimi kaybettiriyordu.
"Ne sandın ki? Gerçekten onu kurtarabileceğini mi? Geçmişe gideceğini mi?" kendi kendime söylenip öfke patlaması yaşarken iyi olmadığımı ve hastaneye gitmem gerektiğini düşünüyordum. O kadar hayalden sonra hiç bilmediğim bir yerde uyanmak... İyi değildim.
"Geçmişmiş, onu kurtarabilirmişim, Zamanın Elçisiymiş, anahtarmış, yüzükmüş..." kaşlarımı çattım. "Yüzük..,"
Hızlıca çevreme göz gezdirdiğimde yanımda bulunan çantamın içini karıştırmaya başladım. Yüzüğü çantama attığımı çok iyi hatırlıyordum.
Çantamı dakikalarca karıştırmama boşaltmama rağmen yoktu. Yüzük yoktu. Benim defterim ve Mirza'nın defteri vardı sadece. Mirzanın defteri... Odadan çıkmadan önce onu aldığımı ve çantama attığımı hatırlıyorum. Defter burada ise yüzük neredeydi?
Nereye kadar rüyaydı gördüklerim, nereye kadar gerçekti? Onun odasına gittiğimde uykuya dalmış ve bütün o şeyleri rüyalarımda görmüş olmalıydım. Uyandığımda ise gerçek sanmış defteri almıştım. Ama eğer uyanıp çantama attıysam uçuruma gittiğimde de uyanık olmalıydım.
Şu an ise bilmediğim bir yerdeydim. Kestiremiyordum. Neyin gerçek neyin rüya, neyin doğru neyin yalan olduğunu kestiremiyordum.
Kendi hayal dünyamda bir şeyler yaşamış kısa bir sürede olsa da ona kavuşacağıma inandırmıştım kendimi. Tek doğru olan bu olmalıydı.
Hayal kırıklığı tüm bedenimi sararken gözümden yaşlar akmaya başladı. O kadar aciz hissediyordum ki kendimi, o kadar yalnız, o kadar kimsesiz... Kendi hayal dünyamda bir şeyler kuruyor, onlara inanıyordum.
Beni kimsesiz bırakmıştı...
Başımı dizlerime dayayıp kendi acizliğime ağladım. Ne kadar süre kaldım bilmiyorum. İçimde büyük hissizlik ve boşlukla ayağa kalktım ve yavaşça yürümeye başladım. Bana hiç tanıdık gelmeyen eski bir sokaktan yürürken kendi kendime yolu bulmayacağımı anladığımda telefondan bakmaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...