Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Adamın gözlerinin içine bakarak söylediğim cümleyle beraber benim buradaki varlığım onu şoka uğratmıştı. Hala bana bakıyor burada olduğuma inanmaya çalışıyordu.
"Seni ben öldürmüştüm, bu nasıl olur? Sen... Kurtulmuş olamazsın."
"O ben değildim." dedim. "Benim yerime suçsuz günahsız birini, suçsuz ailemi öldürdün sen. Sırf konuştuklarınızı duydum diye ailemi öldürdün!" İşaret parmağımı ona doğru salladım. "Senin yüzünden öldüler."
"Demek sen mahvettin bütün planları. Ben seni ortadan kaldırdığımı düşünürken sen yaşıyordun ve gidip her şeyi anlattın. Biliyorlardı orada başına gelecekleri ve önlem aldılar." Adamın yüzünde iğrenç bir gülüş peyda öldü ve Mehmet'e döndü.
"Eğer bu hatun o gün ölmüş olsaydı, onu öldürebilseydim ne ben burada olacaktım ne de siz, öyle değil mi?" İskender birden atılıp elindeki hançeri adamın boğazına sapladı. "Yazık oldu." diye ekledi adam küstahça.
"Haddini bil hain köpek! Şuracıkta alırım canını."
"Neyi bekliyorsunuz, yalvarmamı mı? Beni buradan sağ bırakmayacaksınız, bunu hepimiz biliyoruz." Adam haklıydı. Buradan sağ çıkmasının bir yolu var mıydı ki? Hem bir şehzadenin canına kast etmiş hem de benim ailemi öldürmüştü.
"Hakkın var, buradan sağ çıkmayacaksın lakin ondan evvel sana bu emri kimin verdiğini söyleyeceksin." Adam iğrenç bir şekilde gülümsedi. Davranışları, gülümsemesi, konuşması ve daha birçok davranışı mide bulandıran cinstendi. İnsanın midesini bulandırıyordu.
"Zaten sağ çıkamayacağım. Neden söyleyeyim?"
"Seçim senin." dedi Mehmet meydan okurcasına, "Konuşmadığın her vakit şu an kolaylıkla aldığın bu nefesi o kadar kolay alamayacaksın!"
Mehmet bana döndüğünde başını bir sefer aşağı indirip yukarı kaldırdı ve kapıyı işaret etti. Kapıdan çıkarken son kez adama dönüp baktım. İnsanın elinde çaresi olmayınca gelen kabulleniş hissiyle kabullenmişti başına gelecekleri, öleceğini. Konuşur muydu, ona bu emri kimin verdiğini söyler miydi bilmiyordum ama buradan çıkamayacağını bildiğini de bakışlarından anlıyordum.
"Konuşana kadar ölmeyecek İskender." dediğinde İskender eğilip selam verdi.
"Emredersiniz şehzadem. Merak etmeyin, konuşmaktan başka çaresi kalmayacak."
Zindanlardan çıktığımızda ikimizden de ses çıkmadan onu takip ettiğimde odasına vardık. Açılan kapı ile içeri girdiğimde içimde derin bir boşluk vardı. Adam cezasını çekecekti ama ailemi geri getirmeyecekti bu. İntikam alınca insan içi soğur sanıyordu ama gidenler gelemeyeceği için hiçbir zaman soğumadığını ve soğumayacağını şu an anlamıştım.
İnsan bazı şeyleri yaşamadan anlamıyordu.
"Her şey geçti, bitti. O adam cezasını bulacak. Sen de meraklanma artık." Mehmet'in sesiyle küçük bir nefes aldım.
"Bundan böyle daha dikkatli olmalısınız. Kimseye güvenmeyin, hiç kimseye." dememle birlikte Mehmet kaşlarını kaldırdı.
"Hiç kimseye?" diyerek sorgular biçimde tekrar etti beni. "Güven olmadan hiç kimseye güvenmeden yaşanır mı Akça hatun? Her an ihanet korkusuyla, her an şüpheyle yaşanır mı?"
"Güveniniz sizi ölüme götürecek olsa bile mi?" Sorduğum soru karşısında burukça gülümsedi.
"Hayatımın her anını ihanet korkusuyla, en yakınlarıma bile güvensizlikle yaşamaya yeğlerim." dedi kendinden emin bir şekilde. Sonrasında konuyu değiştirmek istercesine yüz ifadesini de hemen değiştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...