Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
İçimdeki çocuksu mutlulukla kahvaltı yaparken reçel sürdüğüm çıtır ekmeğimi ağzıma attım. Beni bekleyen Nilüfer'i gözüm bulduğunda başımı yana eğdim.
"Nilüfer, hadi gel sen de. Beraber yapalım kahvaltı." Bu dediğime gülümseyerek başını salladı ve yanıma gelip oturdu. Artık bana alıştığı için şaşırmıyor ve uyum sağlıyordu. Olmasını istediğim de tam buydu.
"İyi gördüm seni maşallah, pek mutlusun." dediğinde gülümsedim.
"İyiyim." Kaymağın üstüne bal sürdüğüm ekmeğimi ağzıma attım. "Şehzademiz uyandı, benim sağlığım iyi." Kafasını salladı.
"Şehzademiz sizin için çok endişelenmiş dün. Öğrenir öğrenmez yanınıza gelmiş." dediğinde sırıttım. "Size çok değer veriyor." derken bir dilim peynir attı ağzına.
"Siz de ona." dedi muzipçe sırıtarak. Kafamı sallayarak onu onayladım.
"Affedin lakin bir şeyi merak ediyorum." Neyi merak ettiğini düşünerek kafamı salladım.
"Kısa sürede size çok alıştım. Bir sultan değilsiniz belki ama herhangi bir cariye de değilsiniz. Bizlerden farklısınız. Odanız, hizmetinizde cariyeler var." Dikkatlice onu dinlerken devam etmesi için başımı salladım. "Lakin diğer sultanlar gibi değilsiniz, üzülmenizi istemiyorum." Kaşlarımı çattığımda iyice merak etmeye başladım.
"Söyle Nilüfer, çekinmene gerek yok."
"Siz hür bir kadınsınız anladığım kadarıyla." dediğinde diyeceklerini az çok tahmin etmiştim. Diyeceklerinin nereye varacağını tahmin etmek çok zor olmasa gerekti.
"Anneniz, babanız var." Burukça, kırık bir tebessüm ettim. Canı yanmış bir gülümsemeydi bu.
"Vardı... Şimdi yok."
"Ben özür dilerim." Sorun yok dercesine kolunu sıvazladım.
"Önemli değil, geçti. Alıştım ben artık, sen de diyeceğini." Başını sallayarak beni onayladı.
"Sarayda kalıyorsunuz lakin şehzademizle yakınlığınız, beraber olmanız... Nasıl olacak?" Elimdeki kaşığı siniye bırakıp yutkundum. Burukça gülümsedim, aklımı kurcalayan soru yalnızca benimkini kurcalamıyordu demek ki.
"Bilmiyorum." dedim. Gerçekten de bilmiyordum. Bunu düşündüğüm zaman içime çöken karanlık bilinmezlikler gün yüzüne çıktığı için düşünmeyi erteliyordum. Diğer düşüneceğim kısımlar daha önemliydi kendi nazarımda. Onu kurtardıktan sonra o bir şekilde hallolurdu. Düşünecek o kadar durumun arasında erteleyebileceğim sadece buydu.
"İnan bana bilmiyorum. Onunla beraber olmamın şartını biliyorum. Yasak olduğunu da..." dedim iştahım kaçarken.
Bir şehzadenin nikah kıyması usullere göre yasaktı. Nikah kıyması hoş karşılanmazdı. Elini uzatıp elimi tutarak destek olmak istedi.
"Üzülmeyin her şey hallolur. Şehzademiz sizi bırakmaz." Onu onaylayarak kafamı salladım ve diğer elimi elinin üstüne koydum.
"Sağ ol Nilüfer." Gülerek kafasını sallayıp geri çekildi. "Bugün ne yapacaksınız?"
"Bilmem, taşlığa gidebiliyorsam oradaki kızların yanına gideyim diyorum ya da has bahçeye çıkarım. Hava çok güzel bugün." dedim camdan dışarı bakarken.
"İsterseniz önce kızların yanına uğrarız. Sonra has bahçeye çıkarız. Bende eşlik ederim size." Gülerek onu onayladım. "Anlaştık o halde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...