Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Yattığım yumuşacık yatakta gözüme vuran güneş ışığıyla saraydaki bir günümü daha geri de bırakmış, gözlerimi bir başka güne açmıştım. Her ne kadar bu saraya geleli henüz çok fazla olmasa da sanki kısa bir süreden beri sarayda değilim de uzun bir süreden beri buradaydım. Normal bir insanın bir ay hatta bir hafta da görüp, yaşayıp, şahit olamayacağı şeylere ben bu kısacık zamanda şahit olup yaşamıştım.
Her an bir rüyadan uyanacakmış gibi hissettiğim ve hala inanmakta zorlandığım bir şekilde geçmişe yolculuk yapıp sevdiğim adamla tekrardan tanışmış, onun şehzade olduğunu öğrenmiş ve şimdi de onun kardeşinin hayatını kurtarmıştım.
Yataktan kalkıp içeriye güneş ışığını alan pencerenin yanına gidip ayaklarım altına serilen İstanbul'a göz attım. Benim odamdan çok fazla görünmese de İstanbul'un o kendine has dokusunu görebiliyordum. Gözüm odanın ortasına kaydığında Mehmet'le ikimizi gördüm. Dün bana sarıldığı noktada sarıldığımız halimiz geldi gözümün önüne ve farkında olmadan derin nefes aldım. Daha önceden kaç sefer sarılmıştım, kaç sefer sarılmıştık ama bu pek çok açıdan farklıydı.
Güzel bir histi... Sevdiğin adamın yeniden, hangi devirde olursa olsun sana çekiliyor olması güzel bir histi.
Gözüm aniden şömineye takıldığında aklıma gelenlerde ufak bir heyecan dalgası bedenimi doldurdu. Eşyalarım, eşyalarımı sakladığım yer... Kimsenin bilmediği içinde 21.yüzyıla ait eşyalarımın olduğu çantam. Burada değildi, yaşadıklarımla ve kayıplarımla beraber aklıma bile gelmemişti onları almak. Saraya getirmemiştim, evimde kalmıştı ve bıraktığım yerde duruyor olmalıydı. En azından öyle umuyordum.
Bana ait olan, buradakilerin akıl sır erdiremeyeceği eşyalarım ve mevcuttu çantanın içinde. Yirmi birinci yüzyıla ait, bize ait her şey o çantanın içindeydi.
Aniden oturduğum yerden kalktığımda derin nefesler aldım. O çantayı almalıydım, orada bırakmamalıydım ve beni oraya götürebilecek tek kişi varsa o da Mehmet'ti.
Benim için getirilen elbiselerden birini giydiğimde başıma örtümü takıp hemen hazırlandım. Şu an oraya onun yanına gitmem doğru muydu bilmiyordum ama yanlış olup olmadığını da bilmiyordum. Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı o da yaparak öğrenmek.
"Nilüfer, ben şehzademizin yanına gideceğim." dedim yanımda beni bekleyen ve geldiğim ilk gün yanıma verilen cariyelerden biri olan Nilüfer'e.
"Akça hatun emin misiniz?"
"Neden sordun?" dedim kaşlarımı çatarak. Kızgınlıkla sormamıştım anlamaya ve alışmaya çalışıyordum.
"Şehzademiz sizi çağırmadan yanına gitmeniz..." dedi devamını nasıl getireceğinden emin olamayarak. "...doğru mu emin olamadım. Şehzademiz veya bir başkası kızmasınlar size."
"Kendisiyle konuşmam lazım Nilüfer. Hem niye kızsınlar ki?"
"Saraya yeni geldiniz. Kaideler..." dediğinde burukça bir şekilde gülümsedim.
"Sadece şehzadeyle görüşmek istiyorum. Kendisi istemezse geri dönerim zaten. Hadi gidelim." dedim yerimden kalkarken.
"Nasıl isterseniz Akça Hatun." Başıyla beni onayladı ve peşimden gelmeye başladı. Sarayın koridorlarında yürürken burada kaldığım bu kısacık süre zarfında saraya alıştığımı fark ettim. Beni buraya alıştıran nedenler olduğu için mi alışma sürecim bu kadar kısa olmuştu bilmiyordum. Diğer yandan kendimi alışmış hissetsem de bilmediğim ve öğrenmem gereken pek çok şey vardı, zamanla öğreneceğime inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...