Bölüm 27 | Geleceğin Masumiyeti

261 33 24
                                    

Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.

Geldiğim bu köşkte günler geçmiyor, geçmek bilmiyordu. Bir orman içinde yapayalnız bir evde kalıyordum sanki Nilüfer dışında konuşabileceğim kimse yoktu. Nurbahar Sultan sözünü tutuyordu. Beni buraya yollamış ve sonrasında tek başıma bırakmamıştı. Kaldığım köşkün çevresinde ağalar bekliyor nöbet tutuyordu. Tanımasam da birkaç cariye de vardı.

Benim elimden ise bir şey gelmiyordu. Kendimi çaresiz ve güçsüz hissediyordum. Hiçbir tanıdığım yoktu. Bilgi alabileceğim kimse yoktu. Tanınmış güçlü biri değildim. Bu şekilde nasıl ilerleyeceğimi Mehmet'i nasıl koruyacağımı bilmiyordum. Onu korumak için bir şeyler yapmam gerekiyordu bunun farkındaydım. Ama farkında olmak bana yardımcı olmuyordu.

Düşünmekten kendi yiyip bitirdiğim anlardan birinde derin nefes aldım. Bir yerden başlamam gerekiyordu. Sıfır noktasından küçük de olsa ileriye gitmem adım atmam gerekiyordu ve bunun için en önemli şey bilgiydi. Bilgisiz kalmamalıydım. Her şeyden bir şekilde haberdar olmalıydım.

Düşüncelerim arasında, "Nilüfer!" diye seslendim. İkinci kez seslendikten birkaç saniye sonra kapı gıcırtılarla açıldı.

"Buyur Akça hatun. Bir şey mi istemiştin?" Başımı iki yana salladım.

"Seninle bir şey konuşmak istiyorum." Dediğime şaşırsa da başını bir sefer aşağı yukarı salladı.

Küçük bir nefes alarak öncelikli olarak aklımdaki soruyu sordum, "Ne zamandan beri saraydasın?"

"Beş altı yıl oluyor, uzun süre oldu."

"Sarayda pek çok kişiyi tanıyorsun, tanırsın o halde." dediğimde diyeceklerimin nereye gideceğini merak eder bir ifadesi vardı. Bir şey demeyip başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı.

"Saraya geldiğimden beri yanımdasın, arkadaşımsın, dostumsun. Sana güveniyorum." Yüzümdeki ciddiyete karşın yutkundu.

"Birazdan konuşacaklarımızın aramızda kalmasını istiyorum. Yanımda olmazsan da seni zorlayacak değilim."

"Benden ne istiyorsun Akça Hatun?"

"Şehzadem Mehmet ile aramdaki ilişkiyi, ona verdiğim değeri biliyorsun değil mi?" Başını sallayarak onayladı.

"Şu an burada olsam dahi her zaman Şehzade Mehmet'in yanında olacak, onu korumak için her şeyi yapacağım ve biliyorum ki bir şekilde saraya döneceğim." Dikkatlice beni dinliyor, dinlerken başını sallıyordu.

"Demek istediklerimi anlıyorsun değil mi?" Yine başını salladı. Ufak da olsa bir korku hissettiğini anlayabiliyordum. Normaldi, garipsemiyor ya da suçlamıyordum.

"Bundan sonra her koşulda yanımda olmanı istiyorum. Yanımda olur musun? Bundan sonra olacak her şeyde sana güvenebilir miyim?" Kısa bir süre düşündü. Derin, büyük bir nefes aldı.

"Saraya geldiğinden beri senin yanındayım, bana hiç kötü davranmadın. Arkadaşın gibi davrandın hep, diğer sultanlar gibi değildin. Öncesi gibi bundan sonra da yanında olacağım." dediğinde büyük bir rahatlama ile gülümsedim. Ayağa kalktım ve yanına giderek sarıldım. Ayrıldığımda destek verircesine elimi tutarken o da gülümsedi.

"Emrinizdeyim." dediğinde aynı şekilde karşılık verdim ve tuttuğu elini sıktım. Elini serbest bıraktığında ise yüzü ciddileşti. Duruma bu kadar çabuk adapte olmasını beklemesem de bir taraftan bu iyi bir şeydi. Onun ciddileşmesi ve sorusu ile benim yüzümdeki gülümseme de kayboldu.

Hükm-ü KaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin