Hikayede geçen kişi ve olaylar Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Hıçkırığım kulaklarımı doldurduğunda titreyen sesimle aynı cümlemi tekrar ettim. "Sen benim evimsin." Bu gerçeği o duymasa bile dışarıya vurduğumda sırtıma bir yük oturduğunu hissetmiştim.
"O halde gözlerime bakarak söyle." Birden zorlukla ve kısık çıkan sesi duymamla beraber kalbim bir anlığını durdu ve beni nefessiz bıraktı. Başımı aniden ahşap kenarlıktan kaldırmamla o hasret kaldığım yeşil gözleriyle karşılaştığımda bir an nefes alamayacağımı sandım.
"Mehmet..." diye fısıldadım heyecanla ve zor çıkan sesimle. Heyecandan yerimde duramazken yanaklarımdan ince iki damla aktı. Hafifçe gülümsediğinde bu onu zorlayıp ona acı verirken yutkundu. Tuttuğum elini bırakıp zorda olsa ahşap kenarlıktan üstüne uzandım ve sarıldım. Heyecandan ne yapacağımı bilmiyordum. İçim içime sığmıyordu.
"Uyandın." dedim sarılmamla kokusu burnuma dolarken. "Allah'ım sana şükürler olsun."
Boynundan yüzümü çekip gözlerimi gözlerine sabitledim. "Öyle çok korktum ki sana bir şey olacak diye." Yavaşça elini kaldırıp baş parmağıyla yanağımı okşadı. Ne kadar yorgun olduğu belli oluyordu. İstediği kadar yorgun olsundu, umurumda değildi. Uyanmıştı ya, yorgunluğunu bir türlü atardı.
"Öyle çok korktum ki gözlerine bir daha bakamayacağım diye, hissettiklerimi sana söyleyemeyeceğim diye." Sağ gözümden ince bir damla süzülüp köprücük kemiğine damladı. Diğer gözümden akan yaşı baş parmağıyla sildi ve gülümserken gamzelerini ortaya çıkardı.
"Ey benim gülen yüzüm, bir bakışıyla beni aciz kılan sevgilim.
Geleceğim, geçmişim.
Kalbime kazıdığım.
Sırdaşım, sevincim, zenginliğim.
Cesaretim, çaresizliğim.
Hasret kaldığım, beklediğim."Gözlerime bakarak okuduğu şiirle içim içime sığmazken duygularım çıkmak için yalvarıyor ama ne yaparsam yapayım asıl duygularımı gösteremeyecekmişim gibi geliyordu. O kadar özlemiştim ki bana şiir okumasını, o kadar beklemiştim ki... Sildiği yaşımın yerini bir yenisi daha doldurdu. Gözyaşım usulca aktı yanağımdan aşağı.
"Ahu gözlü sevgilim, senin gözlerine bakmak benim bu dünyadaki mutluluk sebebimdir."
"Asıl mutluluk o gözlerine tekrardan bakabilmek, aşkı görmektir Mehmet. Aşkı yaşamak, aşkı bulmaktır. Açtın ya gözlerini... Bundan başka mutluluk istemem." dedim boşta olan elimle yanağını okşarken. Çıkmaya başlayan kirli sakalı elime batarken gülümsedi.
"Sil o güzel gözlerinin yaşını. Geçti bak, buradayım." Kafamı salladım bende gülerken. Eğildiğim yerden kalkıp dikleştim.
"Hemen herkese haber vermem lazım uyandığını. Sultanlarımız o kadar endişelendi, üzüldü ki..." Kapıya koşarken arkamı dönmeden önce heyecanıma gülümsediğini görebilmiştim. Kapıyı açıp dışarıda bekleyen kapı ağalarına bağırırken hafif başım dönse de önemsemedim. Annesinin, kardeşinin de en az benim kadar hakkı vardı öğrenmeye.
"Sultanlarımıza, herkese haber verin. Şehzademiz uyandı." Kapıyı tekrardan kapatıp arkamı döndüğümde gözlerini benden ayırmayıp gülerek beni izleyen gözleriyle karşılaştım. Mutluluktan yüzümdeki sırıtmaya engel olamıyordum. Tekrardan gidip yanındaki sedire oturdum.
"İyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?" Kafasını iki yana salladı.
"Ağrım, sızım yok, yorgun hissediyorum sadece. Ne oldu bana, ne zamandır baygınım?" diye sorduğunda gözlerime kara perdelerden biri indi. Karanlık düşünceler beynime nüfuz etti. Bakışlarımdan kötü bir şeyler olduğunu anladığında gözlerini kısarak yanıtımı bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...