Hikayede geçen kişiler Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Gerçek kişilerle ilgisi yoktur. İlk bölümler günümüzde geçmekte olup diğer bölümler geçmişte geçecektir.
Öldüğünü sandığınız birini, hatta sandığınız değil öldüğünü bildiğiniz, acısını çektiğiniz birisini birden karşınızda görseniz ne yapardınız ya da ne hissederdiniz? Ek olarak bu gördüğünüz kişi sevdiğiniz adamsa...Dünya benim için durmuştu. Yaşadıklarımın saçmalığının aksine onun şu anda bana bakan gözleri tüm saçmalıkların açıklayıcısıydı. Bir saçmalıktan ibaret olmadığının ispatıydı.
Bir rüya değildi bu yaşadıklarım, biliyordum. Rüya olamayacak kadar gerçekçiydi bana bakan gözleri.
İlk önce yanındaki ve arkasındaki adamlar dikkatimi çekmemişti, tek odağım öldüğünü sandığım, mezarına dahi gittiğim adamdı. Gözlerine bakarken üstündeki kıyafetlerde dikkatimi çekti. O da bu zamana ayak uydurmuş olmalıydı.
Ne yapacağımı bilemezken gözlerim buğulandı. "Mirza," diye fısıldadım. "Yaşıyorsun." ilk şoku hala atamamıştım, bacaklarım titriyor, zemin ayaklarımın altından kayıyordu.
Tepki vermezken kaşlarını çattı. Çatılmış kaşlarıyla beraber anlamsız bakışları gözlerimi bulurken bir korku fırtınası bedenimden geçti. Arkasındaki adamlar dimdik karşıya bakarken yanındaki adam da aynı şaşkın ve her an hazırlıklı ifadeyle bana bakıyordu. Buraya ayak bastığım ilk gün sokaktaki insanların bana baktığı gibi, tehlikeliymişim gibi...
Onun veya onların bana nasıl baktığı umurumda değilken kendi elleriyle yazdığı yazının gözümün önüne gelmesiyle yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. "Rivayet odur ki, bir kişi dünyaya farklı zamanlarda gelir, doğar, yaşar ve ölürmüş ama hepsinde aynı kaderi yaşarmış. Benim kaderim sensin sevgilim. Dünyaya kaç sefer gelirsem geleyim her seferinde seni bulacağım. Benden kurtuluşun yok."
"Dediğin gibi yine buldun beni." Dediğimde içim ona sarılmak için yanıp kavrulurken ona doğru koşarak bir adım atmamla kulaklarımı çiğ bir kılıç sesi doldurdu.
Kılıçların kınından çıkarken çıkardığı o tiz ses kulaklarımı doldururken bana doğrultulmuş iki kılıç korkuyla geri sıçramama neden oldu. Bütün bedenim o anlık saniyeyle adrenalinle doldu taştı. Kılıçlardan çıkan o tiz ses ölümün sesiydi adeta, ölümü çağrıştırıyordu.
"Destur hatun!" tanımadığım adamın ağzından çıkan kelimeler sertti. Elleri belinde duran kınındaydı. Her an her şeye karşı hazırlıklı ve tedbirliydi. Bana karşı tedbirliydi. Mirza'yı benden koruyordu.
Sevdiğim adamı benden koruyordu...
Ne olduğunu anlamadığım bir anda arkadan öne çıkıp bana doğrultulan kılıçlara vuran güneş ışığı gözlerimi alırken bedenimi müthiş bir korku kapladı. Kılıçların o bilenmiş keskinliği kana susamış gibi bana doğrultuluyordu.
Kılıçlar... kılıçlara aşinaydım. Ama askerler tarafından bana doğrultulan, canımı almak için doğrultulan kılıçlara alışkın değildim.
"Kimsin sen hatun?" Yine yanındaki adamın ağzından çıkan sözler. O her kimse beni ilgilendirmiyordu. İlgilendiğim tek bir kişi vardı, o ise beni tanımıyor gibiydi.
Bana doğrultulmuş kılıçlara bakarak yutkundum, "Ben...,"
"Mirza, benim." Dedim titreyen sesimle. Bana bakan kaşlarını şaşkınlıkla havaya kalktı.
"Kendine gel hatun! Sen kiminle konuştuğunun farkında mısın?" Gözlerimi kıstım. Niye konuşmuyordu? Niye beni tanıdığını söylemiyordu, niye bana doğrultulan kılıçları indirtmiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hükm-ü Kader
FantasyYıl 1521. Askerlerin, halkın ve dahi onu tanıyan herkesin tahta çıkmasını beklediği Şehzade Mehmet. Bir elinde adaleti bir elinde merhametini kendisine kalkan olan kullanan Şehzade Mehmet hain bir tuzak sonucunda sancağa çıkmadan önce öldürülür. Ka...