Bölüm 8 | Geçmişin Oyunu

821 72 74
                                    

Hikayede geçen kişiler Osmanlı tarihinden esinlenerek oluşturulmuş tarihi fantastik bir kurgudur. Kurguda geçen karakter, olay ve zamanların gerçek kişi ve olaylarla ilgisi yoktur. 

Kısılan gözleriyle duyduklarının şokunu yaşadığını anlıyordum. Bir insana ona tuzak kurulacağı söylendiğinde ne hissederdi ki, ne düşünürdü. Bana doğru bir adım attığında yüzünde sanki beni sorgular bir ifade vardı. Ağzını açtığında dudaklarından iki kelime döküldü.

"Emin misin?" başımı salladım ve dilime ilk gelen şeyi söyledim.

"Emin olmasam burada olmazdım." Kaşlarını yukarı kaldırdı. Böyle bir karşılık beklemediği aşikardı. Yüzündeki şaşkınlığının yerini saniyeler içinde karamsarlık aldı. Yüzündeki bu karamsarlığı gördüğümde bana inandığını anladım.

Gözler ve bakışlar yalan söylemezdi.

"Anlat," dedi keskin gözlerini gözlerime sabitleyip. "Ne gördüysen, ne duyduysan, ne öğrendiysen..." Diyeceklerime başlamadan derin nefes aldım. 

"İstersen içeri geçelim."

"Lüzum yok." dedim anında. "Kaçarken validemle konuşma fırsatım olmadı. Beni gördüğü için ve onları da riske atmak istemediğim için validemin yanına gitmeden direkt sizin yanınıza geldim."

"Kim seni gördüğü için, kimden kaçarken?" diye sordu direkt.

"Sizin hakkınızda konuşan adamlardan biri." dediğimde sıkıntıyla büyük bir nefes aldı. "Benim onları duyduğumu anlayınca peşime düştü." Gözlerine bakarken devam ettim. "Zor kurtuldum elinden. O yüzden bir an evvel anlatıp ailemin yanına gitmem gerek." Anlayışla ve karamsarlıkla başını salladı. Kötü hissediyordu, anlıyordum. Aramızda kısa bir sessizlik olduğunda anlatmaya başladım.

"Bugün çarşıda sizinle ayrıldıktan az bir zaman sonra validemin siparişlerini almak için bir dükkana gidiyordum." Dikkatle beni dinlemeye başladı.

"Bir kapının önünden geçerken sizin isminizin geçtiğini duydum." Bunu derken şüpheye düşmüştüm. Onun isminin beni ne ilgilendirdiğini merak edebilirdi. Onun benim için neden önemli olduğunu merak edebilir, sorgulayabilirdi. "Sizin hakkınızda konuşuyorlardı..." dediğimde kaşları yukarı kalktı. "Dinlemeye devam ettim." dedim uzatmadan. 

"Biri diğerine sizin ay sonunda Edirne'ye gideceğinizden bahsetti. Sonrasında sizin gidemeyeceğinizden." Gözleri kısıldı, dikkatlice beni dinliyor, her şeyi öğrenmek istiyordu.

"Nasıl yani?"

"Edirne'ye gitmeden size tuzak kurulacağından bahsetti. Bir yol dedi..." dedim ve yüzümü eğerek düşünmeye başladım. Bir yoldan bahsedildiğini hatırlıyordum ama ne yolu olduğu aklıma gelmemişti.

"Ha evet, Ayakapı... Ayakapı yolundan bahsettiler. Orada bir eşkıya saldırısı düzenleyecekler. Herkes böyle bilecekmiş ama asıl amaç sizin..."  devamını getiremesem de onun ne demek istediğini bakışlarından anladım.

"Bir de..." dedim aklıma gelen şeyle. Söyleyip söylememekle kararsız olsam da söylemem gerektiğini biliyordum.

"Bir de?" diye beni tekrar etti. Yutkundum ve kurumuş dudaklarımı yaladım.

"Şehzade Murad'dan bahsettiler." tekrar tekrar yutkundum. "Ona bir şey olmamalıymış. Kimse şüphelenmesin diye hafifçe yaranmasını sağlayacaklarmış." dediklerimle ben korkarken onun yemyeşil gözleri iyice kısıldı. Batmaya yüz tutmuş güneş ışığında yemyeşil gözlerini seçebilirken şu an seçemiyordum.

"Kardeşim Murat?" dedi beni tekrar edip sorgularcasına. Başımı salladığımda devam etti. "Hafif yaralanacak? Asıl amaç benim öldürülmem." kaşlarını kaldırarak sorgular biçimde bakan bakan gözlerine onu onaylar biçimde kafamı salladım.

Hükm-ü KaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin