33

110 8 3
                                    

Odama geldiğimizde elimi bıraktı. "Nereye koydun onu?" Sweatshirtü arıyordu, hızlıca dolabımdan onu aldım. Ona bakıp elimdekini gösterince giymek için lavaboya doğru yöneldim. "Gitme! Vücuduna bakacağım."

"Yaralarına bakacağım." eli ile gelmemi işaret ederken başımı salladım. Görmesini istemiyordum. "Peki." dediğinde arkamı dönerek lavaboya gittim. Işimi halledip çıktığımda Jeongwoo oturduğu koltukdan kalktı hızlıca. "Saçlarını da kurutayım, sonra gideceğim." Lavaboya geri gidip kurutma makinasını getirdim. Jeongwoo makinayı elimden alırken yatağımın kenarında ki prize taktı onu. Bugün benimle ilgilenmeden gitmeyecekti. Yatağıma oturup kurutmasını bekledim. Birkaç dakika sonra saçlarım kuruduğunda makinayı prizden çıkarıp kenara koydu. "Ben gideyim." Sesi buz gibiydi, kalkarak peşinden gittim. Merdivenleri inerken arkasına dönüp bana bakmıştı bir iki defa. Kapıya ulaştığımızda askılıkdan ceketini alacakken; tekrardan arkasına döndü. "Gitmek istemiyorum." Gözlerime bakmıyordu, kaçırıyordu bakışlarını. "Içimde kötü bir his var, senin yanında olmak istiyorum." Kaşlarımı çatmıştım söylediği ile beraber. "Sana git diyemem Jeongwoo, gitmek istemiyorsan kalabilirsin burada..." Aklımdan geçenler beni korkutuyordu. Içinde neden kötü his oluşmuştu ki? "Yine de gitsem iyi olacak. Bir şey olursa beni ara hemen olur mu? Hiç çekinme." Başımı aşağıya ve yukarıya doğru sallarken, "Peki, sen bilirsin." dedim kısıkça. Ceketini alıp giyerken kapının kolunu açtı. Kapıya doğru yaklaştım ben de onu yolcu etmek için. "Sarılayım mı bir kez?" Başımı sallarken indiği birkaç merdiven basamağını hızlıca aşıp sarıldı bana sıkıca. Ellerimi beline koydum. "Dikkat et kendine Yoshi, lütfen bir sorun olursa beni ara." Ona cevap vermeme fırsat kalmadan birkaç silah sesi duyuldu. Jeongwoo hızlıca beni kapıdan içeriye girdirerek kapıyı kapattı. Ellerini yanaklarıma koydu endişeyle. "İyi misin?" Korkuyla kafamı salladım. Kapıya doğru gidecekken Jeongwoo beni durdurdu. "Silahlı birileri var." diyerek beni kapının yanından çekti. Pencerenin yanına gittim, dışarda ne olduğunu merak ediyordum. Evin ilerisinde yerde birisi yatıyordu, bir arabanın yanında ise üç tane adam vardı. Adamlar arabaya binerken gidişlerini izledim. "Jeongwoo o kişiye yardım etmemiz lazım." Kapıyı açtığımda yerde yatan kişinin yanındaki arabayı fark ettim. Bu.. Bu Doyoung' un arabasıydı. "Doyoung!" diye bağırarak koştum hızlıca. Kanlar içinde yerde yatan kişi gerçekden Doyoung' du. Yanına ulaştığımda nabzını kontrol etmrye çalıştım ellerim titriyordu. Jeongwoo nabzını baktı, "Nabzı var." Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. O kadar kötü görünüyordu ki.. Jeongwoo ambulansı arıyordu. "Doyoung lütfen dayan, lütfen." Kaç taneydi bilmiyorum ama bir sürü kurşun isabet etmişti vücuduna. "Taşının buradan Yoshi, bana bir şey olursa eğer herkesi buradan götür. Bu evde yaşamayın." Doyoung' un zorlanarak kurduğu cümle ile heyecanla ona baktım, konuşmuştu. "Doyoung gözlerini aç hadi, kapatma Doyoung. Aç gözlerini yalvarırım." Doyoung tuttuğum elindeki elimi sıktı. "Geri döneceğim, sizin için. Biraz bekleyin sadece." Gülümsedim gözümü silerek. "Yoshi, Jihoon' a onu sevdiğimi ve beni beklemesini söyleyin." Elini sıkmaya devam ederken ambulansın sireni duyuldu. "O da seni seviyor Doyoung, lütfen biraz daha dayan, gelmek üzereler." Doyoung ne cevap verdi ne de elimi sıkmaya devam etti. Nabzı hâlâ vardı, kalkıp inen göğsünden anlamıştım. Ambulans geldiğinde Jeongwoo beni yerden kaldırdı. Doyoung sedyeye alınmıştı Jeongwoo' nun kollarından ayrılıp Doyoung' un yanına bindim. Sağlıkçılar ilk müdahaleleri yapıyorlardı. Doyoung' un kıyafetlerini kestiler. Sessizce ağlayarak yapılanları izledim Doyoung' un elini bırakmadan. Vücudu o kadar hasar almıştı ki şimdi nasıl da canı acıyordur diye düşünüyordum. Vurulduğu yerlerini izleyerek varmıştım hastaneye. Sedyeyi indirdiklerinde onların ardından indim. Sağlıkçılar hızlıca Doyoung' u götürüyorlardı. Koştum ve de onların yanında durmaya çalıştım. Doyoung diye fısıldıyordum sürekli. Bir odaya girdiklerinde beni içeriye almadılar. Yere çöktüm istemsizce, canım çok yanıyordu. Ellerim ile şakaklarımı ovuyordum, cebimden telefonumu aldım titreyen ellerimle. Rehbere girdiğimde Jihoon' un numarasını bulmak bile çok imkansızdı. Nasıl söyleyecektim ona? Birinin elimden telefonu alması ile başımı kaldırdım. Asahi gelmişti. Hızlıca ona sarıldım. Ağlamam ona sarıldığımda daha çok hiddetlenmişti. "Doyoung iyi olacak, korkma meleğim." Gözlerimi kapatıp ağlamaya devam ettim. "Onu görmedin Asahi, çok canı yanıyordur." Saçlarımı okşuyordu, "İyi olacağını biliyorum, Doyoung asla sizi bırakmaz." Asahi' den ayrıldığımda yanağıma bir öpücük bıraktı. "Jihoon' u arar mısın?" Kolumdan tutarak beni oturduğum yerden kaldırdı ve koltuğa oturttu. Başını sallayarak elimdeki telefonumdan bir yerlere bastı ve kulağına götürdü. Yanımdan uzaklaştı biraz, gözlerimden yaşlar akıyordu. Asahi bir süre sonra yanıma oturdu ve telefonumu cebime koydu. "Jihoon geliyor Haruto ile." Kolunun altına aldı beni. Eli ilede gözlerimi siliyordu. "Ağlama artık birtanem." Boşta olan eli ile bacağımın üstündeki elimi tuttu. Elini sıkıca tuttum ben de. "Asahi, iyi ki geldin." Sahi Asahi nasıl gelmişti? "Senin nasıl haberin oldu?" diyerek ona çevirdim kafamı. "Size gelmiştim, geldiğimde ambulansa bindiğini gördüm. Ambulansı takip edip geldim." Jeongwoo? Onu da görmüştü kesinlikle. Zaten Jeongwoo' ya çok ısınmamıştı içi. Kapı açıldı. Doyoung' un olduğu sedye odadan çıkarılırken aceleyle gitmeye çalışıyorlardı. Ayağa kalktım. Sedye hızlıca yanımızdan giderken peşlerinden koştum. İlerdeki asansörlerin önüne gelmiştik. Önden koşan hemşire asansörün tuşuna basmıştı çoktan. Başımı kaldırdığımda ameliyathane asansörü yazdığını gördüm. Doyoung' a kaydı yüzüm. Vücudunun her yerinde kanlar vardı. Ne olduğunu bilmediğim kablolar. Ve nefes alabilsin diye taktıkları tüp. Gözleri ise kapalıydı. "Doyoung." Jihoon' un fısıltılı çıkan sesini duymuştum. Arkamı döndüm. Jihoon buradaydı, yanında Asahi ve Haruto. O sırada Doyoung' un başındaki hemşire bağırdı. "Hocam, nabız yok." diyerek. Bakışlarım hemşireden Jihoon' a gitmişti. Hiçbir şey yapmıyordu, Haruto bir şey yapmasını diye kolundan tutuyordu. O sırada gözünden bir yaş aktı. "Doyoung, Aşkım. Gitme." Genç doktor kalp masajı yapmaya başladı. Jihoon' un yanına gittim. Gözlerimden akan yaşları umursamadan ona sarıldım. "Yoshi, Doyoung... Doyoung nefes almıyor." Ondan ayrılarak, "Bakma, dur." dedim Jihoon' a. Geri dönecekti Doyoung. Ölmezdi o. Asansörün kapısı açıldı fakat kimse binmedi. Birkaç saniye sonra geri kapandı. Doktor masaj yapmaya devam etti. Ne istiyordu Doyoung' dan ölüm? Jihoon benden ayrılarak ona bakmaya devam etti. Birkaç saniye sonra kalbi tekrardan atmaya başlamıştı. Hemşire tekrardan asansörün düğmesine bastığında çok geçmeden asansör gelmişti. Jihoon mutlulukdan ağlamaya başlamıştı yere oturup. Sonrasında kimse bir şey demedi, asansöre bindiler. Gittiler.

cherry - yosahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin