GERÇEKTEN SEVDALUK MU?
Sabah, gece geç uyuduğum için erken kalkamamıştım. Annem, kahvaltı sofrasında, beni uyandırmaya kıyamadığından bahsediyordu. Bizimkiler, gelmişti yine hep beraberdik. Abim arada imalı imalı bana bakıyordu. Leyla ise bir an önce kahvaltıdan sıyrılıp şu daha önce yapmış olmamız gereken konuşma için sabırsızlandığını bana belli etmekle meşguldü. Çocuklar dedelerinin tepelerindeydi, her zaman ki gibi. Annem' le, Serra' yı mutfakta bırakıp, Leylay'la terasıma çıkmıştık. Ona her şeyi anlattım. Bıçaklanmakla başlayıp daha sonrasında olan her şeyi detaylı bir şekilde özet geçtim. Evet, Leyla'ya öylesine özet geçemezdiniz. Her detayı, tek tek bilmek istiyordu. Olanlara özellikle bıçaklanmama çok üzülmüştü elbette, sımsıcak sarılmıştı, sanki sarılarak iyileştirmeye çalışıyordu, çoktan iyileşmiş olan yaramı.
''Aşık mısın Süreyya?'' Öyle dan diye de sormuştu soruyu. Aşık mıydım?
Tüm hissettiklerimi samimi ve dürüst bir şekilde anlattım. Ona anlatırken kendime de, sanki sesli söylüyordum.
''Kendine zaman tanı, acele etme kardeşim. İlla ki aşık olacaksın diye de bir şey yok, sevgi daha değerli. Hem bak Serra' ya o ada abime ilk zamanlarda aşık dğildi.''
''Ama sonradan oldu Leyloşum.'' Gözlerimi devirdim.
''Olmaması mümkünmüş de sanki..''
''Abimizi kayırıyorsun şu an bu hiç hoş değil.'' Dedim gülerek.
Bunu ben de biliyordum. Sonuçta hemen evlenecek değildim.
''En azından tanımaya değer birisi, hem abim yakında tüm seceresini döker önüne merak etme. Bir terslik varsa anlarız. Bugün görüşecek misiniz?''
''Evet, öğleden sonra buluşacağız. Biliyorsun fazla vaktim yok akşama dönüyorum.''
Anneme ne zaman söyleyeceksin? Yani beni dinlersen eğer gitmeden konuş, bu Yavuz gözünü karartmış bence baya aceleci sanki hım?''
''Haklısın, annemle de konuşmalıyım.''
O sırada annemin sesi geldi aşağıdan, ''tırsıyorum ben cidden münevver sultanın her yerde kulakları var sanki hımm leyloş?
''Kahveler hazır nerdesiniz kızlar hadi bekliyoruz.''
Bizde el mecbur indik tabii. Şamata patırtı, sohbet muhabbet derken benim gitme vaktim gelmişti. Ben hazırlanmaya çıkıyorum diyerek odama gittim.
Yavuz ısrarla beni evden almak istediğini söylüyordu. Bu ısrarları bazen başımın ağrımasına sebep oluyordu. Kızsam mı, yoksa izin mi versem bilemiyordum. Abimden aldığı uyarı hiç işlememişti kendisine. Aileme ondan bahsedeceğimi, o yüzden, beni 1 saat daha geç almasını söyleyerek, hazırlanıp aşağıya indim. O zafer kazanmış gibiydi yine, kime karşı bana tabii ki ben ise en sonunda pes edip mağlubiyeti kabullenmiştim. Ürkek ürkek abimin yanına gittim, durumu anlattım, araştırma yaptı mı onu da merak ediyordum.
''Hayırdır, bu halin ne senin bakayım? Bir sıkıntın mı var kuzum benim söyle hemen? Dedi biraz tedirgin bir halde gözlerini kısarak.''
''Abiii, araştıracağım demiştin ya hani, yapabildin mi?''
''Hımmm şu mesele, anladım. Yine mi tutturdu yoksa tanışacağım diye?''
''Evet, yani şey eğer sen de uygun görürsen, biz bugün görüşecektik. Beni evden almak istiyor. Yani öyle kaçak gibi olmazmış. Buraya gelince de merhaba demeden gitmek istemiyormuş.''
''Abim biraz düşündükten sonra, bizimkilerle daha konuşmadın değil mi?''
''Hayır, henüz değil, yani sen tamam dersen şimdi konuşacağım. ''Dedim biraz da temkinli bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
General FictionHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...