Yazardan;
Muhtelif Zaman Yıldızı Süreyya benim hiç beklemediğim anda gelen güzel yolculuğum olup çıktı. Güzel şeylerin hiç beklemediğimiz anlarda geldiğinin kanıtı benim için. Bana geldi ve benim elimle de sizlere ulaştı. Ulaşmaya da devam edecek. Onu benim gibi sevip okuduğunuz, sahip çıktığınız için ne kadar teşekkür etsem az. Hikâyemin bundan sonraki bölümü benim için de, karakterlerim için de, yeni başlangıçlara gebe olacağından ikinci yarısı için ayrıca heyecanlıyım. Bundan sonra gerçek olan her şeyi görmeye benim kadar hazır mısınız? Gerçek duygulara, huzura, sevgiye, mutluluğa ve aşka hep birlikte yelken açacağız... Gökbey ve Süreyya' nın miladı başlıyor... Keyifli okumalar dilerim...
Süreyya&Gökbey
Gökbey, sadece bakıyordu. Süreyya'nın yüzüne doğru hareket edip gözyaşlarına dokunmasına aldırmadı. Karşı koymadan sadece bakmaya devam etti. O güzel yüzündeki şaşkınlıkla beraber gördüğü, merhamete ve emin olmadığı başka bir duygunun varlığına da karşı koyamadı. Düşündüğü ve gördüğü o küçük kızdı. Onunla ilgili anıların, su yüzüne çıkmasına sessizce izin verdi. Süreyya onun gözyaşlarını silerken, o da konuşmuyordu. Onu burada gördüğüne inanamıyordu. Ama inanmasına gerek yoktu, gerçekti.
Onun varlığına tüm bedeniyle ve ruhuyla şahitlik ediyordu. Uzun boyuyla, kaslı vücuduyla, geniş omuzlarıyla, onu sarmalayan güçlü kollarıyla ve sıcaklığıyla en önemlisi de gözyaşlarıyla ben buradayım gerçeğim diyordu. Çok fazlaydı, çok yoğundu ona dokunmak, görmek gözlerinin içinde kaybolmak, görünmeyen ama orada olduğunu bildiği gamzesinin anısıyla, her şeyiyle çok fazlaydı... Titriyordu Süreyya, "ya bırakırsa beni o sıcaklık, ya bakmazsa o gözler bana artık. Ne yaparım ben?" diye, içinden geçirirken aynı zamanda şu an düşündüklerine de anlam vermeye çalışırken, delicesine çarpan kalbine söz dinletememekten ölesiye korkuyordu. İstemsizce aktı gözlerinden orada olduğundan habersiz gözyaşları...
Dayanamadı Gökbey, yabancı değildi ki Süreyya. Oydu, küçükken gözündeki lekeye hayran hayran bakan, merak edip gözünü oymak pahasına parmağını hiç utanmadan, her defasında gözlerine sokmaya çalışan küçük kızdı o, arkadaşlardı. Tanıdığı bildiği Süreyya'ydı. Ona kızınca hemen ağlayıp babasına seslenen, ardından babasının gelip, ikisini de dizlerine oturtarak nasihat verip sımsıcak gülümsemesine sebep olandı! Bu saatten sonra, ne engel olabilirdi ki? Onun gözyaşlarına hiç tereddüt etmeden dokunan Süreyya mı engel olacaktı? Birbirlerinin gözyaşlarını silmeye... Sanki gerçek ailesini bulmuştu, öyle bayrammış da harçlık alıp sevinen çocuklar gibi şendi ruhu, bayramlıklarını giyip adam gibi davranan ama aynı zamanda da çocuk neşesinden hiçbir şey kaybetmeyen, bozuk paraya, şekere sevinen çocuktu şu an Gökbey!
Doyasıya yaşamak istedi, Süreyya'yı bırakmak istemiyordu. Ona olan, o büyük merhametinin sebebi bu muydu? Onun içten içe hayatının düğümünün kilidi olması mıydı? Sebep neydi? Süreyya' yı milim milim kendisine çeken! Süreyya, küçücük bir gülümseme gönderdi, gözyaşlarını silen Gökbey'e. Ah işte bunu yapmamalıydı. Önce anısında belirdi gamzesi ve gerçeğe geçiş yaptı. Tam oradaydı karşısında! Gamzesine gülümsedi Gökbey...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
General FictionHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...