DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ
******** Bir hafta sonra..
Biletimi, bu akşam için almıştım. 3 saat sonra yola çıkacaktım. Önümde ailem'le geçireceğim, koca bir hafta sonu vardı. Hepsini çok özlemiştim. Göktuğ için doğum günü hediyesi almıştım. Tabii prensesimi de unutmamış ona da en sevdiği oyuncaklardan almıştım. Aile'nin geri kalanını da elbette düşünmüştüm. Göktuğ' un doğum günü yarın öğleden sonra yapılacaktı. Doğum günlerini küçüklüğümden beri severdim. En çok da pasta ve hediye kısmını severdim. Valizim kıyafetlerimden çok hediyelerle doluydu. Yine çok yoğun geçen bir haftayı geride bırakmış, İşten erken çıkmış, eve gidip son hazırlıklarımı da tamamlamıştım.
Yavuz Selim'in tüm ısrarlarına rağmen beni almasına gerek olmadığını söylemiş biraz zor da olsa onu buna ikna etmiş ve kendim gitmeye karar vermiştim. Daha sık telefonda konuşuyorduk. İlerleme kaydediyorduk. Ona aşık değildim. Bunu artık anlamıştım. Etkilendiğim, hoşlandığım doğruydu ama kapılıp gidemememin sebebini biliyordum. Daha önce hiç aşık olmamıştım. Nasıl bir his olduğunu tam olarak bilmiyordum belki ama bu hissettiğim şeylerin aşk olabileceğinden de şüpheliydim. Ama hayatınız da illa, aşık olup da bir ilişkiye başlanacak diye de bir kaide yoktu. Bana değer veriyordu, bazen aşırı düşkündü, beni seviyordu, benden daha çok seviyordu, ben ise hala onu daha çok sevmeye çabalıyordum. Doğru kişi miydi? Bilemem, bunun için henüz erkendi, ama şu ana kadar beni hiç üzmemişti. Kaybetme korkusu vardı gözlerinde, benimle konuştuğu o gün hissetmiştim. Söylediklerinde, onu gerçekten anlamamı istediğini biliyordum ama bunun altındaki kaybetme korkusunu görebiliyordum. Ailesi ile tanıştırmak istediğinden bahsetmişti, benim için henüz erkendi ama o istediğini alan bir adamdı. Bir şekilde ikna etmişti beni kendisi de benim ailem ile tanışmak istiyordu. Onlara henüz ilişkimden bahsetmediğimi söylemiş, bu görüşmeleri bi daha ki gelişime ertelemeye zorla ikna etmiştim.
Beni almaya annem ve babam gelmişti. Halbu ki taksiyle geleceğim demiştim. Ama dinlemediler tabii. Çok özlemiştim. Çok sarılmıştım. Eve gitmiştik, sonunda evimdeydim. Annemin yemeklerinden yemiş, babamla benim yaptığım, Türk kahvesi eşliğinde sohbet etmiştik. Anneme ve babama hediyelerini vermiştim. Annem şalını çok sevmişti. Karizmatik babam da şapkasına bayılmıştı. O gece huzurlu bir uyku çekmiştim. Ertesi gün, yine maalie bizim evde kahvaltıda buluşmuştuk. Göktuğ beni gördüğünde havalara uçmuştu. Zeynep de öyle tepemden inmemişlerdi. Serra ile Leyla'ya çok sevdikleri parfümlerden almıştım. Abim Ahmet Kağan' la, eniştem Mehmet' e de birer parfüm ve şapka almıştım. Çocuklar, sofrada rengârenk macaronları gördüklerinde gözleri büyümüştü. Bu halleri beni çok güldürüyordu. Zeynep hayran hayran macaronlara bakıyordu, o bakarken Göktuğ pembe olandan yediği için ağlamaya başlamıştı.
''yam yamsın çennn piiis göğkk diye'' pıtı pıtı gözyaşları o minik pembe yanaklarından dökülüyordu.
''senin yanaklarında pembe onları da yicemmm'' diyerek gülüyordu Göktuğ zeyenebi daha da çok kızdırarak.
''aanneçiğiiiimmmmm beni de yicekmiş pissss göğkkkkk'' diyerek ağlamaya devam etti, bir yandan da annesine koşarak.
Göktuğ da peşinden gidince evin içinde bir çığlık bir kargaşa başladı tabii, en son araya girerek zeynebi kucağıma aldım. Ağlamasına son vermek için,
''şimdi beni iyi dinleyin bakalım, henüz hediyelerinizi vermedim. Kavga etmeyi bırakırsanız, ancak o zaman veririm anlaştık mı? ''
İkisi de birden susmuş, meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
''süvevvaa teyçemmm bana hediye mi almıç''
Dedi Zeynep o koca gözlerini daha da açarak, aynı şekilde Göktuğ da pırıl pırıl parlayan gözlerle bakıyordu. İkisinin de elinden tutup odama götürdüm. Ara ara, hala birbirlerine ters ters bakıyorlardı. Neyse ki uslu uslu gidebildik. Göktuğ metal oyuncak araba hayranıydı. Koleksiyonuna neredeyse bu yaşta başlamıştı, ilgisi büyüktü. Ona araba almıştım. Görünce havalara uçtu ''ben de bunlardan yoktu teyzeee şimdi tamamlandı'' diyerek boynuma sarılmıştı. Zeynep bu durumdan hiç hoşlanmamış sabırsızlıkla kendi hediyesini bekliyordu. Milyonlarca tütü eteği olmasına rağmen, asla bıkmıyordu. İki tane tütü eteği görünce, ''prencessss etekkk'' diye bağırdı, ardından da elsa bebeği görünce, o minik ellerini çırpa çırpa odanın içinde dönmeye başladı. İkisi de mutlu olmuştu. Onlar mutlu ben memnun, heyecanla hediyelerini göstermek için aşağıya indiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
Ficción GeneralHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...