Halim: "Ahmet, baban doğru söylüyor bırakalım konuşsunlar, daha gençler kanları deli akıyor böyle şeyler olur. Birbirlerini zamanla anlayacaklardır. Hikmet Bey de bilir ama siz daha gençsiniz oğlum."
Keriman: "Münevver Hanım üzülmeyin, anlaşacaklardır. Yavuz, Süreyya'yı çok seviyor ben oğlumu ilk defa böyle gördüm. Süreyya'yı tanıdığından beri o çek değişti. Sizi temin ederim düzelecekler, müsterih olalım hepimiz sakin olalım. Ben de üzgünüm, istemezdim böyle şeylerin yaşanmasını ama demek ki olması gerekiyormuş."
Kenan, annesine inanamaz gözlerle bakıyordu. Bu bakışları ise, Barlas tarafından fark edilmişti. Barlas da, tüm sahnelenen oyuna inanamıyordu. Yavuz, gerçekten de iyi bir oyun sergiliyordu. Drama ödülüne layıktı. Ailesini ide, işin içine dahil etmişti. Gözleri Kenan'dan Esma' ya kaydı, "zavallı kız" dedi. Kendini ne kadar berbat hissettiğini, Mahir dışında o da anlayarak, Esma adına üzülüyordu. Eğer, Yavuz' u tanıyorsa Esma' yı rahat bırakmayacağını biliyordu. Bununla ilgili de bir şey yapılması gerekebilirdi. Olan biten her şeyi merkeze bildirmeliydi.
Yavuz: "Evet seni dinliyorum Süreyya?"
Süreyya: "Tam olarak ne söylememi istiyorsun Yavuz?"
Yavuz: "Daha yarım saat önce taktığımız, yüzüme fırlattığın bu yüzüğü ne yapmam gerektiğine bir cevap verebilirsin mesela?" demişti elindeki yüzüğü Süreyya' nın gözüne sokarcasına göstererek,
Süreyya, o anı tamamen unutmuştu önce Yavuz' un elinde tuttuğu yüzüğe, sonrada yüzüne baktı. Gerçekten yapmıştı yüzüğü Yavuz' un suratına fırlatmıştı. Gözlerini sımsıkı kapattı o anı tekrar üzülerek anımsadığında...
Süreyya: "Bak üzgünüm tamam mı çok üzgünüm! Böyle olmasını istemedim. Ama elimde değildi."
Yavuz: "Ya benim yaşadıklarım, ben üzgün değil miyim sence? Ne haldeyim onca insanın içinde ben ne duruma düştüm. Bunu nasıl düzeltmeyi planlıyorsun hem sana sorduğum sorulara da cevap vermedin hala, eğer emin değilsen bu işi burada bitirelim. Eğer beni sevmiyorsan, sana olan sevgime inanmıyorsan böyle devam edemeyiz! Biz ne yaşıyoruz Allah aşkına şu an? Delireceğim! Sırf senin için, ne kadar sakin kalmaya çabaladığımı görmüyor musun Süreyya?"
Süreyya: "Görüyorum Yavuz, her şeyi görüyorum. Canımın ne kadar sıkkın olduğunu görmüyor musun? Ben mutlu muyum tüm bu olanlardan sanıyorsun."
Yavuz: "Hiçbir şey sandığım falan yok! Bana hemen şimdi net olmanı istiyorum. Daha fazla bekleyemem. Benimle misin değil misin?"
Süreyya' nın zamana ihtiyacı vardı ama Yavuz bu zamanı ona tanımayacak kadar akıllıydı. Eğer düşünmesine izin verirse ellerinden kayıp gidecekti. O yüzden ısrarla üzerine gidiyordu. O sırada Süreyya' nın bileğini tuttuğunu ve ovaladığını fark etti. Bir anda hareket etti ve elini tuttu.
Yavuz: "Özür dilerim... Bunun için özür dilerim, canını yakmayı hiç istemedim inan.. Nasıl oldu bilmiyorum. O kadar narinsin ki.. Çok acıyor mu?"
Süreyya bir anda neye uğradığını şaşırmıştı. Canı yanıyordu evet, hem de çok ama acıyan kalbi mi yoksa bileğimi bilmiyordu. Yavuz, ona hala böyle bakarken onu red mi edecekti. Düşünmem lazım mı diyecekti. Neyi düşünecekti. İçini kemiren şüpheyi yok etmemiş miydi, Yavuz'un kanıtları vardı şahitleri vardı.
Süreyya: "Seni sevdiğimi biliyorsun Yavuz, yoksa şu an bu yüzüğü geri takmazdım." Dedi, aynı zamanda Yavuz'un elindeki yüzüğü almış geri takarken..
Yavuz istediğini almıştı. Bunun heyecanıyla birlikte, Süreyya' nın önüne eğmiş olduğu başını kaldırdı ellerinin arasına aldı ve onu öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
General FictionHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...