GÖKBEY
Arabasına binmişti. Yasin' in bu işin altından alnının akıyla çıkacağından zerre şüphe etmeyerek. Eve gidip, duş almalıydı kafasını toparlayıp her şeyi aklından tekrar gözden geçirecekti. Yasin'i tehlikeye atamazdı. Hiç kimseyi tehlikeye atamazdı. Bu düşüncelere dalmışken bir an da Mehmet, gözünün önünde belirdi. Kalbindeki ikinci yarasıydı Şehit Mehmet Şahintürk! İlk yarasını kimse bilmese de yıllardır içinde taşıyordu. Hiç tanımadığı ailesi...
Bir an da silkelendi. İlk ve son kez bulmaya çalışma çabasının ardından kendine, onları bir daha düşünmeyeceğine söz vermişti. Bunu hatırlamak bile başına ağrıların girmesine sebep olmuştu. Hemen sildi aklından bunları. Çok yorgundu, son üç gündür doğru düzgün uyumuyordu. Evine doğru sürdü arabasını sadece evini düşünmeye çalışarak ama faydasızdı...
İçeriye girdi, anahtarını girişte bulunan konsolun üzerine bıraktı her zaman ki gibi. Mutfağa girip kahve makinasını çalıştırdı. Oradan da hiç oyalanmadan banyoya geçti. Aynanın önüne önce silahını çıkardı. En çabuk ulaşabileceği yerdi. Her zaman aynısı yapardı.
Çabucak aldığı duşlardan hoşlanmazdı. Merkezdeyken, yaptığından farklı olarak uzun bir süre duştan çıkmadı. Tüm düşünceleri akan suyla beraber önce kaybolup, daha sonra sağlıklı bir şekilde zihninde belirirdi bunu her yaptığında. Bugün de yapmalıydı.
Yarın, önemli bir gündü. Yasin, Yavuz tanışması olacaktı. Operasyona, fiziksel olarak ik temastı bu.
Evi düzenliydi. Gökbey dağınıklıktan nefret ederdi. Ona göre her şey bir düzen içindeydi kainat gibi... Her zaman bir düşüncesi vardı. Ona sadık kalmaya çalışırdı elinden geldiğince... Allah' ın özene bezene yarattığı bu dünyaya, saygı ve sevgi ile bakardı. Her şey de her yerde Allah'ı hatırlar onun cömertliğine hayran kalır, insan olarak kendi acizliğinin hep farkında olarak şükür içerisinde yaşardı.
Tüm zihnini boşaltmış, arınmış olarak banyodan çıktı. Önce, havlusuna sonra da silahına uzandı... Yatak odasına gitmiş, giyindikten sonra şükür namazını kılmış, mutfağa geçmişti.
Tüm eşyaları renksizdi. Çoğu siyah ya da antrasit gri tonlarındaydı. İhtiyacı olanlar dışında fazlalık olabilecek bir eşyası da yoktu. Zaten fazlalıklardan hoşlanmazdı. Bu bazen eşyalardı, bazen de duyguları. Kahvesini alıp salonuna geçti ve oturdu. Bir anda aklında başka bir şey belirdi. Süreyya Feray Enver...
Bu isim henüz akan suyla boşalttığı parlak zihninde ilk aklına gelen şeydi. Kendine bir an da şaşırdı, duraksadı. Sonra, eline telefonunu alıp rehberindeki "Paris" kişisinin üzerine geldi. Oradaki adamından bilgi alma vaktinin geldiğini hissederek ara tuşuna bastı.
İkinci saniyede telefon açıldı. Karşıdan "emredin efendim" sesi duyuldu. Kendisi ise, sadece "dinliyorum" dedi. Süreyya' nın arkadaşı Esma ile yaşadığı son olayı anlatmış, onun dışında her hangi bir sorun olmadığını ancak o yaşanan soruna da Yavuz' un adamının el attığı bilgisini geçmişti.
Karşı taraf son olarak, "kızın onu takip ettirdiğinden haberi yok efendim" diyerek, kısaca raporunu vermişti. "Anlaşıldı" dedi, Gökbey ve telefonu kapatmak üzereyken "efendim" dedi, fotoğrafları hemen gönderiyorum.
"Anlaşıldı" dedi tekrar ve telefonu kapattı. Kahvesinden içiyordu, içtiği son kahveymiş gibi. Onun için yaşadığı hayat böyleydi. Her şeyi son defa yapıyormuşcasına yaşamını devam ettirirdi. Bildiği en gerçek yaşam buydu.
Gelen uyarı sesiyle telefonun ekranına kaydı gözleri, Yavuz'un adamına baktı önce, inceledi. Kendini görünmez sanan aptal heriflere bayılırdı. Bi tebessüm belirdi usulca dudaklarında, hain bir tebessüm. Altında yazan bilgileri okudu sonra gelen videoya baktı baktı, dinledi, izledi.
Esmaydı bu kız. Süreyya' nın yakın arakadaşı hepsi. Daha önceden hafızaya atılan bilgilerdi. Fakat şu an izlediği görüntüler gerçekten ilginçti. Olayın baştan sona yaşanması entresandı.
O yarmagülün suratına mı vurmuştu? Keskin, mavi gözlerine inanamayarak bir görüntüyü ilk defa yakınlaştırdı. Şaka yapıyor olmalıydı. Bu kız herifin canına okuyacaktı. Ağzından bir homurtu çıktı. "Sorun yok" demişti, Paris bundan nasıl sağ çıkabilmişti o zaman bu kız? Bi saniye dedi, bir homurtu daha çıktı ağzından. Elindeki bardağı masaya bıraktı. O yarmagülü kız mı düşürmüştü?
En son gördüğü, kızın bir metre açılan bacakları ve at yelesi gibi savrulan kızıl saçlarıydı. Resmen depar atmıştı. Daha fazla dayanamadı, işte bunu beklemiyordu. Uzun zamandır hatta çok uzun zamandır böyle güldüğünü hatırlamıyordu. Ona göre, böyle gülmek vatana ihanetti sanki. Bir süre kendini tutamadı ve güldü.
Sonra Yavuz' un adamının müdahalesini izledi. Adama karşı, güya göt herif kızı koruyor. Sahte kahraman bozması, piç herif. Onu senden kim koruyacak? Hayvan herif diye, saydırmaya başlamıştı.
Süreyya' nın dışarıdaki görüntüsüne geldiğinde sıra. Bu Yavuz' a bir saniye saydırmadan duramıyordu. Adamın adı, aklına gelince bile deliriyordu. Ne var ki bu aralar aklında, tek o isim vardı. Mecburen, hem saydırıp hem katlanacaktı. S.......min romantiği çiçek göndermiş birde, her gün k....mun lavuğu!
Dilinin ayarı, iyice kaçmıştı. Artık biri dur desin der gibi etrafına bakındı. Ellerini saçlarına götürerek, hala hafif nemliydi.
Süreyya' nın fotoğrafının üzerine geldi. Bir süre bakışlarını ayırmadı ve yineledi bu kızın bu g.... le ne işi vardı!!! "Aşkmış" dedi, öfkeyle. "Aşık mı oldu yani şimdi bu adama?" diyerek, içinden geçiriyordu. Hiç öyle olduğunu düşünmüyordu. Kendince kızın bakışlarındaki bir şeyden öyle olmadığını anlamıştı ama tam olarak o şeyin ne olduğunu da yakında çözerdi.
"Tövbe estağfurullah" diyerek, sinirlerine hakim olmaya çalışarak, oturduğu yerden kalktı. Saatine baktı sabaha karşıydı. 07:00' da merkezde olacak şekilde ayarladı alarmını. 1 saat uyuması yeterliydi. Silahını, yanına alıp uykuya daldı.
Alarmın sesiyle uyandı Gökbey. Tam bir saat uyumuştu. Oyalanmadan yatak odasına ilerledi. Üzerini değiştirmek için dolabını açtı. Kıyafetleri de evi gibi renksizdi. Siyah ve gri tonları ağırlıktaydı. Çok nadir giydiği beyaz renkte olan tişört ve lacivert renkli kazakları da vardı. Her zaman ki gibi yine gri bir tişört, koyu renk kotunu giydi. Üzerine deri ceketini de alıp çıktı. Odasından salona yöneldi, masanın üzerinde bıraktığı kahve bardağını aldı ve mutfağa giderek yıkayıp kaldırdı. Ortalık tertemizdi. O an eve giren başka biri olsa sanki bu evde hiç yaşam belirtisi yokmuş gibi hissederek bakardı etrafına muhtemelen. Özel hiç bir şeyi yoktu.
Girişe ilerledi, son kez dönüp etrafına baktı. Silahını, cüzdanını, yedek şarjörünü kontrol ettikten sonra, anahtarını da alıp çıktı. Arabası da siyahtı camları da dahil. Dışarıdan izlenmekten de hoşlanmazdı.
Gölge' idi lakabı ne de olsa. Arabasını çalıştırıp, merkeze doğru yola çıktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
Fiksi UmumHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...