Yazarın minik bir ricası; Medyayı dinleyin lütfen... Bu şarkı beni mahvediyor:(
Yıldızımızı parlatın bonjuklarım okuyup geçmeyin az da yorum yapın da hasbihalleşelim;)
"Pencere kenarındaki kuşlar bir anda kendilerini bırakır ve korkusuzca aşağı doğru süzülürler. Kanatlarının onları koruyacağına inanarak, yere çakılmayacaklarını bilirler. İşte seni ilk gördüğümde hissettiğim de aynen böyle bir duyguydu."
Süreyya.
"Uzun zaman uğraştığın puzzle'ı tamamlayamazsın da nerede hata yaptığını düşünür durursun. Son anda bir parçasını kaybettiğini anlarsın ve onun hüznü, çöker yıkılan hayallerinin üzerine. İşte tüm hayatım böyle geçti. Ta ki puzzle'ımın kaybolmuş parçasını bulana kadar. Ta ki seni bulana kadar."
Gökbey.
Yüzük
Yemeklerini yedikten sonra Gökbey ve Süreyya,
Süreyya' nın evine gitmek için yola koyuldular.Süreyya' nın mutluluktan tutulan nutku buğday teninin ışıldamasına, gamzelerinin saklanmamak için çabasına ve gözlerindeki buğulu ıslaklığına yansıyordu. Balın köpüğü gibi kabaran gözleri huzurlu ve mutlu bir halde arabasını kullanan Gökbey ve elindeki yüzük arasında gidip geliyordu.
"Daha ne kadar bakacaksın güzelim? Niyetin şimdiden eskitmek galiba?"
"Hangisini soruyorsun?" diye muzip bir şekilde cevap verdi. Süreyya Gökbey' in ne ara kendini izlediğini hiçbir zaman çözemeyeceğini anlamıştı.
Gökbey, bu söylediğine aniden yüzünü ona çevirerek hayretle baktı. "Bunu cidden soruyor olamazsın?"
"Bilmem, neredeyse bir aydır, bu küçük mutluluğu benden esirgeyen mi bana bunu soruyor?"
"Şimdi anlaşıldı derdin."
"Şükür, anlayabildin. Nasıl daha önce vermezsin!"
"Daha önce verseydim ben gelene kadar eskitecektin güzelim, o yüzden bekledim." dedi arsız gülerek.
"Her şeye bir cevabın var değil mi? Ama o iş öyle olmuyor Akif Bey."
"İyi de ben şimdi neden yine Akif Bey oldum."
"Çokbilmişsin ya, onu da sen bul bir zahmet."
"Gözünü sevdiğim, etme eyleme, canım canlanmış, ruhum hafiflemiş, kalbim tam şaha kalkmışken sen şimdi bunu bana niye ediyorsun da kalbimi tökezletiyorsun?"
"E, işte sen benim kalbimi harlar içinde bırakıp giderken, benim de şahlanmış olan kalbimin uçan atının kanatları kırıldıydı da o yüzden!"
"Kinci miydin sen Süreyya?
"O da nereden çıktı Gökbey, hiç sevmem öyle şeyleri."
"E ne diye şimdi bana kök söktürmeye başladın?"
"Sen yanlış anlıyorsun, hiç öyle bir niyetim yok." dedi, muzip bir gülümseme ile.
"Bana hiç öyle gelmedi ya neyse anlarız."
"Anlarsın elbet, anlatırız." dediğinde, Gökbey yan gözle tedirgin bir bakış attı Süreyya' sına.
"Ne o sen benim Süreyya' m mısın? Der gibi bakıyorsun?" dedi hala tebessüm ediyordu. Gökbey içten içe bir irkilmedi değil. Nereden anlamıştı ki nasıl baktığımı?" dedi, içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE VE SANRI
General FictionHiçbir karşılaşma rastgele değildir. Bazı yollar öylesine kesişmez; onlar, ustalıkla çizilmiş bir kaderin tuzağıdır. Yavuz Selim, soğukkanlı, tehlikeli ve kusursuz bir manipülatör. İstanbul'un yeraltı dünyasında söz sahibi, uluslararası işlerin per...