[{(15)}]

130 11 5
                                    

Felix, bağırmak için ağzını tam açacaktı ki burnu ve ağzını kapatan mendille birlikte gözleri yavaşça kapanmaya başladı.

~~~

Chan, karakola girer girmez toplantı odasının yolunu buldu ayakları.

Odadan içeri girdiğinde herkesin hazır bir şekilde odada beklediğini gördü.

"Günaydın arkadaşlar."

Herkesten "Günaydın." sesleri duyulurken Chan, paltosunu çıkarıp sandalyesine astı ve çantasından bilgisayarını çıkardı.

"Herkes tam ise başlıyorum."

Kimseden ses çıkmayınca Seungmin, oturduğu yerden kalkıp Chan'ın yanına geçti ve ayakta konuşmaya başladı.

"Dün yaptığımız toplantıda harita üzerinden planımızı göstermiştim, bugün yapacağımız toplantıda ise tarih, saat ve gruplaşmaları konuşacağız."

Seungmin, sözü Chan'a bıraktı ve Chan derin bir nefes alıp planlarını anlatmaya başladı.

☆☆☆

Felix, gözlerini soğuk hava ve rutubet kokusuyla açtı.

Kocaman depoda tek başına, yerde oturmuş duvara sırtını vererek oturuyordu.

Önden bağlanan elleriyle gözüne gelen saçlarını geriye atmak için bir hamle yaptı.

Saçlarını geriye attığında avucunun içinde kalan saç telleriyle gözleri doldu ve nefes alış verişleri hızlandı.

"Hayır, saçlarım..."

Kendi kendine fısıldadıktan sonra gözlerinden bıraktı yaşları.

Etrafına bakıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

Ayaklarının da bağlı olduğunu, ayağa kalkmaya çalıştığında fark etti. 

Elleri istemsizce tekrar saçına gittiğinde tekrar elinde kalan saçları gördü ve vücudunun titrediğini hissetti.

Artık sessiz tutamadığı hıçkırıklarla birlikte bağırmaya başladı.

"Her şey bu kadar iğrenç gitmek zorunda mı? Bırakın beni, ölüp gideceğim zaten her türlü!"

Sözlerini kesen hıçkırıklarıyla birlikte daha sesli ağlamaya başladı.

"Chan Hyung saçlarım gidiyor..."

İstemsizce ağzından dökülen isime birlikte deponun kapısı açıldı.

Dışarıdan gelen ışık yüzünden içeri kimin girdiğini göremedi.

Kapı kapandığında ise kafasını kaldırıp kimin geldiğine bakacak cesareti bulamadı kendinde.

Sadece yerde duran birkaç tutam saçına bakıyordu.

Önünde eğilip onunla göz teması kurmaya çalışan bedenle birlikte bakışları ona doğru tırmandı.

Hastanede gördüğü tanıdık yüzle kurduğu göz teması sonucunda karşısındaki beden yerdeki saçları eline aldı ve ayağa kalkıp incelemeye başladı.

"Her streslendiğinde saçını mı yoluyorsun böyle? Ergen gibi..."

Felix'in yaşla dolan gözleri sinire büründü ve bağlı olan ayaklarına rağmen ayağa kalkıp zorla dengesini buldu.

Tekrardan bağlı olan elleriyle birlikte Jeongin'in bileğinden tuttu ve elini kendi saçında gezdirdi.

Tuttuğu eli hızlıca aşağı indirdiğinde karşısındaki beden elinde kalan saçlarla birlikte kaşlarının yukarı kalkmasını engelleyemedi.

"Ne istiyorsunuz benden? Zaten iki üç güne ölüp giderdim, bari bıraksaydınız abimle kalsaydım."

Jeongin göz devirdi ve elindeki saçları yere doğru çırptı. Ellerini cebine yerleştirip Felix'e doğru bir adım attı.

Felix, geriye doğru adım attığında sırtı duvarla buluştu.

"Seni öldürmek gibi bir niyetim yok Felix. Sadece abin senin yokluğunla biraz acı çekecek, o kadar."

Felix'in soru sorarmışçasına çatılan kaşlarıyla birlikte Jeongin göz devirip, Felix'in bağlı olan elleri ve ayaklarındaki ipi çözdü.

Deponun diğer ucuna doğru ilerlediğinde Felix, onun peşinden gidip gitmemekte tereddüt etti.

Sonunda olduğu yere çöküp, kollarını bacaklarına sararak beklemeye başladı.

Bir anda karanlık depo aydınlanınca gözleri kamaştı Felix'in.

Kolunu gözlerine siper ederek ışığa alışmayı beklerken önüne atılan çantayla Jeongin'e doğru baktı.

"Üzerini değiştir. "

Felix'in kaşları tekrar çatılırken çantayı açtı ve içine baktı.

Daha sonra ayağa kalkıp Jeongin'e döndü.

"Arkanı dön."

"Ne?"

"Dön işte arkanı."

"Kaçırılmışsın ve burada sana her türlü şeyi yapabilirim. Sözümden dönüp seni öldürebilirim, zarar verebilirim, taciz edebilirim ama sen giyinirken, seni kaçıran kişiye arkasını dönmesini mi söylüyorsun? Gerçekten mi?"

Felix çekingenleşti.

"Gerçekten zarar vermicek misin bana?"

Jeongin, bir süreliğine duraksadı.

"Üstünü giy." dedi ve arkasını döndü.

Felix yavaşça üzerindeki hastane önlüğünü çıkardı ve sadece iç çamaşırıyla kaldı.

Çantanın içerisindeki kendisine büyük gelen gri eşofmanı çıkarıp üzerine geçirdi.

İplerini beline göre çekiştirdikten sonra düğüm atıp çantadan çıkardığı sweatshirt'ü üzerine geçirdi.

"Giyindim." dediğinde Jeongin arkasını döndü ve kaşlarını çattı.

"En küçük bedeni aldım, çuval gibi duruyor."

Felix, sweat'in kollarıyla oynarken Jeongin çantayı aldı ve kapıya doğru ilerledi.

"Beni takip et."

Jeongin ışığı tekrar kapatıp deponun kapısını açtı ve depodan çıkıp, Felix'in de çıkmasını bekledi.

Kapıyı tekrar kapatıp büyük kapıdaki yaklaşık 20 kilidi de kilitledikten sonra anahtarlığı havaya atıp tekrar tuttu ve yürümeye devam etti.

Ormanlık yolda bir süre yürüdüler, Jeongin'in anahtarı havaya atıp tutmasının çıkardığı ses ve yaklaşık yarım saattir yürümenin verdiği sinirle arkasından yürüdüğü Jeongin'in yanına yaklaştı Felix.

Jeongin, bir anlığına yandan Felix'e baktı ve yoluna devam etti.

"Siz mafya falan değil misiniz ya?"

Jeongin kaşlarını çattı.

"Yani ben değilim. Keyfime göre, serbest meslek."

Jeongin kendi yaptığı saçma şakaya kıkırdarken, Felix göz devirdi.

"Şu mafyaların kullandığı siyah minibüslerinizden yok mu sizin? Burdan koşup kaçsam ne yapabileceksin sanki?"

"Motorum var beğenirsen, ormanlık yolda kullanmak pek akıllıca değil gibi. Ayrıca, aklın varsa kaçmaya çalışmazsın."

Felix, ofladı ve kollarını göğsünde birleştirdi.

"Geldik işte."

~~~

030323~707

Fate and Price[]HyunMin, BangInho, Skz, BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin