Merhabalar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar ☺️☺️
Multimedya: Cem Adrian ayrılık ( dram şarkıları en güzel onunla
★★★Bölüm 4: Her ayrılık can yakar ★★★
Sabah uyandığımda Zaur başucumda yarı büklüm uyumuştu. Son hatırladığım şey ağladığımdı, sonra gelen huzur. Evet o huzur paha biçilmez bir şeydi. Sadece gözlerini kapatıp sonsuzluğa adım atmak... İşte bu yüzden ölmek benim için rüya gibi bir şey olacaktı. Huzur, sessizlik, acı yok, sadece ben ve ışık. O ışık benim kalbimi dolduracak, ruhumu iyileştirecekti.
Bir söz vardı, dün Twitter da karşıma çıkmıştı, "Ya öldür, ya da yaşat, ama asla yaralı bırakma." Şimdi bu sözün asıl anlamını biliyordum. Yaralı kalmak ortada kalmaktı, ölüm ve yaşam arasında sıkışıp kalmaktı. Ne ölü gibi ölüyüm, ne de gerçekten yaşadığımı hissediyorum. Sadece zaman geçiyor ve ben takvimdeki yaprakları bir bir kopartıp atıyorum. Mesela bu gün Aralık ayının ilk günü. Yeni yıla sadece 30 gün kalmış. Geçen yıl yeni yıla girerken hayatımın aşkıyla tanışmayı dilemiştim ve bu yaz hayalim gerçek olmuştu. Zaurla karşılaşmış ona aşık olmuştum. Ve biz sadece üç ay sonra evlenme kararı almıştık. Zaur romantik bir akşam yemeğinde diz çöküp yüzük kutusunu açtığında düşünmeden "evet" diye bağırmıştım. Evet, binlerce kez evet. O gün sanki hissetmiş gibi bakım yaptırmış, saçlarımı boyatmıştım. En sevdiğim pembe uçuş uçuş elbisemi giymiş, bolca makyaj yapmıştım. O gün prensesler gibi görünüyorsun, demişti bana. Ve o günden sonra bana hep prensesim diye hitap etmeye başlamıştı. O benim prensimdi, hayallerimi süsleyen yakışıklı, romantik, çok az tatlı... Güldüm, tatlı olmayı hiç sevmezdi.
Gözlerimi kapatıp o anki heyecanımı hatırlamaya çalıştım. Ellerim terlemişti, kalbim sanki boğazımda atıyordu. Yüzüğü parmağıma geçirdiğinde ellerimin titrediğini çok net hatırlıyordum. Sonra restoranın içinde, herkes bize bakarken beni kucağına alıp döndürmeye başlamıştı. O gün ben dünyanın en mutlu kızıydım. Ama bunu şimdi fark ediyordum. Her bir anımız birer hatıraya dönüştü, yakın geçmiş diye adlandırılan her şey bizim için uzak geçmiş oldu. Sadece dört, beş ay önce olmuştu bunlar, sadece dört, beş ay önce... Ancak bana uzun yıllar geçmiş gibi geliyordu.
Zaur kıpırdandı, sanırım uyanmak üzereydi. Ona bakmak istemiyordum, daha hazır değildim. Elini elimin üzerinden yavaşça çekti. Telefonu çaldı, beni uyandırmamak için kapatıp tekrar cebine koydu. Önemli değildi sanırım. Ya da benden daha önemli değildi.
"Uyurken prenseslere benziyorsun," dedi, "Hayır... Sen hep prenseslere benziyorsun."
Gülümsemek istedim, fakat içimden gelmedi. Artık içimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne onu, ne de kendimi kandırmak istemiyordum. Biz diye bir şey yoktu artık. Gözlerimi yavaşça araladım. Sanki uykudan yeni uyanmış gibi, sanki hiçbir şey duymamış gibi donuk bir ifade yerleştirdim yüzüme. Kalbimi kendi ellerimle söküp atmak için harekete geçtim.
"Günaydın prensesim," Dedi, güldü "uykudan uyanırken bile güzel olan tek insansın."
Kaşlarımı çatıp "Günaydın," dedim.
Yüzü düşse de morelini bozmadı, daha çok gülümsedi. Sanki o gülünce herşey değişecek ben de gülecek, mutlu olacakmışım gibi davranıyordu. Hayır bu olmayacaktı, bu sefer gardımı indirmeyecek sonuna kadar direnecektim. Artık geri dönüş yoktu, gerekirse tüm limanları yakardım. Tüm limanları...
"Zaur ben düşündüm, hatta düşünmekten beynim patlamak üzereydi. Çok fazla inanmak istedim. Fakat olmuyor, yapamıyorum. Artık seni eskisi gibi sevemiyorum. Ben senden ayrılmak istiyorum." Dedim, bunları söylerken sesimin titrememesi için dua ettim. Nolur Allah'ım, nolur sesim tam da istediğim gibi çıksın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
Lãng mạnKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...