Selamlar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗🤗 keyifli okumalar.
Multimedya: Sezen Aksu vazgeçtim
★★★Bölüm 7: "Mış" gibi ★★★
Bugün düğün günümüzdü. Bizim, yani Yusuf ve benim düğünüm... Biz? Gerçekten biz diye bir şey var mıydı? Söylemesi bile bu kadar garipken hemde. Anlamıyordum. Artık uzun uzun düşünecek vaktim de yoktu. Bugün o gündü işte. Kaderimizi değiştireceğimiz gün... Tüm doğruların üstüne çizgi çekip, kendimizi kandırmaya başlayacağımız, insanlara mutluluk oyunu oynayacağımız o gün.
İnsanlara karşı mutluluk pozları verip, yalandan sırıtmaktan çene kemiklerim acı çekiyordu. Kuaförü eve getirtmişti annem, salona giderek vakit kaybetmek istemiyordu. Ben de aynı şekilde. Kuaför saçımı yaparken, ağlamamak için zor tutuyordum kendimi, mutlu gibi gülümsüyor, sanki heyecanlıymış gibi yapıyordum. Evet "mış" gibi yapmak bugünlerde en iyi yaptığım şeydi. Sadece "mış" gibi, mutluymuş gibi, gülümsüyormuş gibi, aşıkmış gibi, heyecanlanmış gibi. Evet, hep "mış" gibi yapmak.
Kulağa çok romantik bir dizi gibi geliyor olabilir, fakat gerçek hiçte o romantik dizilerdeki gibi değildi, gözyaşı vardı, dram vardı. Hayatımız bir romantik komediden çok dram dizisi gibiydi. Bilirsiniz dram dizilerinin sonunda baş karakterlerden biri hep ölür, yada ikisi birden... Hangisi daha trajedi anlamasam da, sonu güzel olmayan hiçbir film, ya da diziyi izlemeyi sevmiyordum. Mutsuz sonları hiç sevmezdim. Lakin kendi hikayemin sonu mutsuz bitecekdi, ne kadar da tezad değil mi? Mutsuz hikayeleri sevmeyen kadının mutsuz hayatı.
Mutlu olacak bir şey yoktu, gelecekte de olmayacaktı. Sadece yaşayıp gidecek, vade olduğunda ölecektik. Hüzünle dolan gözlerimi gizleyen kat kat makyaj yaptırmıştım. Saçlarımı kıvırıp ortaya doğal güllerden bir taç koydular, uzun duvağı da taktıktan sonra hazırdım. Aynada kendi yansımama baktım bir süre, hiçbir şey önceden planladığım gibi değildi. Ben özel tasarım inci bir taç istiyordum, ancak şimdi taç düşüneceğim en son şeydi. Aynı gelinliğim gibi. Kabarık olmayan çok sade bir gelinlik tercih etmiştim, öncekinin aksine. Herşey o kadar garipti ki, kendime inanamıyordum. Bu kadar sakin kalabilmeme, hâlâ bağırıp, çağırıp ortalığı ateşe vermeme, insanları mutluluk oyunuma inandırmaya çalışmama. Bunlar benlik şeyler değildi. Kendimi hiç kendim gibi hissetmiyordum, sanki içime başka birisi kaçmıştı. Ben bu kadar düşünceli bir kız değildim ki? Neler oluyordu bana? Bu kaza beni çok değiştirmişti.
Biliyor musunuz, bu kazadan önce hayalini kurduğum şeylerden biri bile olmazsa evlenmem diyip duruyordum. Ama şimdi bunların hiçbirinin önemi kalmamıştı. Hiçbir şey istediğim gibi olmasın ama sevdiğim adamla, sapa sağlam bir şekilde evleneyim isterdim. İnsan ne kadar nankör değil mi, elinde olduğu sürece hiçbir şeyin kıymetini bilmez, ama kaybettiği zaman çok küçük şeylerin bile değerini anlıyor. Ben de öyleydim işte. Nankörün tekiydim. Elimdeyken hiçbir şeyin değerini bilemedim. Şimdi hepsini teker teker kaybediyordum. Bencil, nankör ve şımarık bir kızdım ben...
Bir an dün parçaladığım gelinliği hatırladım. Aylardır her ince detayına kadar düşündüğüm gelinliği dün paramparça etmiştim. Her şey bu kadar basitti işte, ne kadar emek verirsen ver, öyle bir an gelir ki tüm emeklerini çöpe atarsın. Tıpkı benim yaptığım gibi. Zaurla kurduğum tüm hayalleri çöpe atıp yeni bir başlangıç yapmak için ilk adımı atıyordum. Hiç iç açıcı olmasa da bunu yapmak zorundaydım. Verdiğim bu karar sadece benim değil benimle birlikte iki kişinin daha hayatını mahvedecekti. Bunu bilerek yine de yapacaktım. Çünkü o araba bana çarptığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Herkes bunun farkındaydı. Yusuf'ta... Evet Yusuf...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
Roman d'amourKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...