Bölüm 5: Prensim artık yok

17 2 14
                                    

Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar....

Multimedya: Gripin Durma yağmur durma

★★★Bölüm 5: Prensim artık yok ★★★

Bir hafta sonra

Ailemle tanışması için Yusuf'u eve davet etmiştim, aslında bu aile arasında küçük bir isteme töreni olacaktı. Herşey çabucak bitsin, hemen evlenelim istiyordum. Çünkü bu bir az daha devam ederse ailem bir şeyleri anlar, bu düğünün olmasına izin vermezlerdi. Annem şüphelenip duruyordu zaten, babam ne kadar sakin kalmaya çalışsa da onun da bu evliliğe o kadar sıcak bakmadığını, sırf ben üzülmeyeyim diye bir şey diyemediğinin farkındaydım.

Ben mi? Ben bir yığın enkazdan ibarettim. Zaurla ayrıldığımızdan beri kalbim beni terk etmişti, duygusuz, hissiz bir kadına dönüşmüştüm. Oyunculuğum gelişmişti, bazen kendim bile sergilendiğim bu mutluluk pozlarına inanıyordum. Durmadan etrafa saçtığım sahte neşe, gece koca bir yumru olup ruhumu eziyordu. Yusuf alışacağımı söylüyordu, sanki kendisi alışmış, herşeyi geri de bırakmış gibi. Ama onun durumu benden iyidi. Zaur temiz bir dayak atıp onu tekrar hastanelik edecekken polis arkadaşı Şahin Yusuf'u kurtarmıştı. Şanslı çocuk... Eğer bir kez daha dayak yeseydi, bu sefer düştüğü yerden kalkamazdı.

Zaur bir süredir ortalıkta yoktu, yani o lanet günden beri. Kaybolmuştu, arkadaşları arıyor ancak cevap vermiyordu. Ben nerede olduğunu biliyordum, fakat kimseye bir şey söylemedim. Yalnız kalması gerekiyordu, karşımda durup mutluluk pozlarımı izlesin istemiyordum. Kendimi onun yerine koyuyor, kendimden tekrar tekrar nefret ediyordum, hatta kendimi öldürmek istiyordum. Sevdiği kadın gözlerinin içine bakarak başka birini sevdiğini söylemişti. Eğer Zaur bana böyle bir şey yapmış olsaydı delirirdim, onu parçalar, sevdiği kızı hayattan silerdim. O da benden farklı değildi, sadece Şahin Yusuf'u onun elinden almıştı yoksa o da benim yapacağım şeyi yapıp sevdiği kadının sevdiği adama dünyayı dar ederdi.

Prensim... Son kez söyledim bu kelimeyi, son kez... Sonra da onunla olan tüm hatıralarımı bir kutuya koyup kapısını sıkı sıkı kapattım. Kutunun anahtarını camdan dışarı fırlattım. Bir daha bu kutu açılsın istemiyordum, tıpkı Zaurla olan anılarım gibi... Bir daha asla, dedim kendi kendime, asla.

Kutuyu hep yanımda taşıyacak, fakat içini açıp bakmayacağım, kendi kendime söz veriyorum. Sözler tutulmak için verilmez, çiğnelinip geçmek için verilir. Bunu unutmuş, hatta yok saymıştım şimdilik. Sadece verdiğim sözden güç alarak devam etmiştim bu mutluluk oyununa. Önce kendimi sonra da herkesi birer birer inandırdım bu yalana. Herşey istediğim gibi gidiyordu, evet, ancak sahte mutluluk geceleri kaybolan bir güneşdi.

Şimdi benim gökyüzümde yıldızlar ve ay da yoktu, sadece karanlık vardı. Zifiri karanlık... Her gece üzerime çöken bu karanlık içimde yarım kalmış hayallere ışık tutuyordu. Benim karanlığım bana eziyet etmek için vardı, bir gölge gibi bütün kusurlarımı kapatmak için değil. Benim karanlığım hain bir düşmandı, aynı demirin pası gibi, içten çürüten, yavaş yavaş öldüren, en önemlisi kendinden bir parça olan... O karanlık benim bir parçamdı, içimde ukte kalan tüm hayallerimden ibaret bir parça.

Evet, bugün o gündü, o müthiş gün. Yusuf beni istemeye gelecekti. Bunları unutmam mutluymuş gibi yapmam gerekiyordu.

Yusuf'un bir ailesi yoktu, yetimhane de büyümüştü, bu yüzden istemeye o polis arkadaşı gelecekti Şahin. Yusuf'a acıdım mı, bilmiyorum. Fakat içim bir küçük cız etmedi, desem yalan olur. Yetimhane de büyümüş olması, ailesini kaybetmiş olması, yalnız bir çocukluk geçirmesi bunlar üzücü şeylerdi. En azından vicdanımı kaybetmemiştim. Hem benim üzüldüğüm nokta küçük Yusuftu. Kaza yaparak bir başkasının hayatını mahveden bir adam değil. Bunlar aynı kişi değildi bana göre. Küçük çocuklar masumdu, adamlar ise günahkar...

Onu affetmek mümkün mü?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin