Merhabalar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar ☺️☺️
Multimedya: İlyas Yalçıntaş & Aytaç Kart - Yağmur
★★★Bölüm 20: Yağmur ıslanmak içindir★★★
Ağustos ayının son günleri yaz mevsiminin de son günleri demekti. Artık boğucu sıcaklar bitmiş, onun yerini kısa süreli yağan yağmurlar almıştı. Gökgürültüsü ve şimşekler bu yıl geçen yıla göre daha çoktu. Sanki bu yıl doğa bile bana kazayı hatırlatmak için ekstra çaba sarf ediyordu. Her yağmur sesi kulaklarımda çınlıyor, beni tekrar tekrar o lanet güne götürüyordu. Şimdi iyidim evet, ancak yaşadıklarımı unutamamıştım, hâlâ o günü, yağmur damlalarının üzerime dökülüşünü, yerde kalan hissiz bedenimi çok iyi hatırlıyordum.
Dışarıdan bir gökgürültüsü daha duyuldu, kulaklarımı kapattım, bu sesi duymak istemiyordum. Pencerelerden olabildiğince uzağa kaçtım. Kendi odama girip küçük bir çocuk gibi yorganın altına saklanmak istiyordum. Ama Yusuf olmadan onu bile beceremiyordum.
Yusuf ortalıkta yoktu. Her zamanki gibi... Her zamanki diyorum çünkü ne zaman yağmur yağsa ortadan kaybolup, yağmur bitince tekrar ortaya çıkıveriyordu. Yine aynı şeyi yapmıştı. Korkuyordu biliyorum, ama ben de korkuyordum. Yanımda olması, bunu birlikte atlatmamız gerekmiyor muydu? Korktuğumuz zaman bir birimize sarılarak tüm korkuların yok oluşuna şahitlik etmeliydik. Ama o her seferinde bir korkak gibi kendi köşesine çekiliyor, beni korkularımla baş başa bırakıyordu. Artık bundan yorulmuştum.
Şiddetli gökgürültüsünün ardından pencereden içeriye beyaz ışık hüzmesi süzüldü. Kulaklarımı sıkı sıkı kapattım. Işıklar aniden kesilince ev karanlığa büründü. Dışarı da korkutucu gökgürültüsü, içeri de zifiri karanlık, her şey korku filmlerinden fırlamış gibiydi .
Korkuyla "Yusuffff" diye çığlık attım. Gök tekrar gürledi. Etraf karanlıktı ve ben ilk defa karanlıktan korkuyordum.
"Yusuffff" diye bağırdım tekrar.
"Geliyorum prensesim, korkma," diye duyulan cılız sesi korkularımı geçirmeye yetmedi. Kalbim korkuyla çarpıyor, nefes alış verişlerim hızlanıyordu. O yanıma gelip bana sarılana kadar nefesimin kesileceğini düşündüm. Sanki bir el boğazımı sıkıyor, karanlık oda üstüme üstüme geliyordu. Kendimi havasız, küçük bir dolapta kilitli kalmış gibi hissediyordum. Nefesim daralıyor, göğüs kafesim alçalıp yükseliyordu. Panik atak dedikleri bu olmalıydı. Yusuf bana sarıldığında gözlerimi kapatıp sadece onu hissetmeye çalıştım. Artık o kapalı dolapta yanlız değildim.
"Ben yanındayım, korkma." Dedi nini gibi gelen bir ses tonuyla. Kalbim güvende olduğunu hissettiğinde yavaş yavaş sakinleşti. Vücudum titremeyi bırakıp rahatladı. Bir gökgürültüsü daha duyduğumda Yusuf'un tüm bedeni titredi. İkimizde bu gökgürültüsünün bize hatırlattığı şeyle sarsılmıştık, annesinden korkan iki küçük çocuk gibi bir birimize sığınmıştık. Buna bir dur demem gerekiyordu, bu nereye kadar devam edebilirdi ki? Ne kadar saklanabilirdik? Eğer bugün yüzleşmezsek her geçen saniye bizi sevdiğimiz şeylerden uzaklaştırmaz mıydı?
İnsan sevdiği şeylere düşman olmayı istemezdi. Ben de istemiyordum. Yağmur yağdığında çocukken olduğum gibi mutlu hissetmek, koşup eğlenmek, yağmur kokusunu içime çekmek, yağmurun sesinde huzuru bulmak istiyordum. Yağmuru kabus olarak görmek bana acı veriyordu. Mutluydum, mutluyduk peki neden yağmurla küs kalmak zorundayız ki? Neden yağmurda güzel anılar biriktirmeyelim ki, değil mi? Evet, yapabiliriz. Daha doğrusu yapmalıyız!
Aniden "Yağmurlar ıslanmak içindir, korkmak için değil. Hadi birlikte ıslanalım," dedim. Bu delilikti biliyorum, ama bizde pek akıllı değildik hani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
Roman d'amourKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...