Merhabalar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar ☺️☺️Multimedya: Edd Sheeran Perfect
★★★Bölüm 24: Belki de yalan değildir...★★★
Uyandığımda kendimi yatakta Yusuf'a sarılırken buldum. Ne zaman yatağa geçmiştim hatırlamıyordum. En son tekerlekli sandalye de oturmuş Yusuf'u seyrediyordum. Yusuf o hasta haliyle kalkmış beni yatağa taşımıştı. Parmaklarımı kaç gündür tıraş olmayan yüzünde gezdirdim. Yüzü solgun, gözaltıları kararmıştı. Gözlerini açtı.
"Günaydın hayatım." Dedi uykulu sesle.
"Günaydın hayatım."
Hayatım kelimesi hiç bu kadar anlamlı hissettirmemişti. Bir birimizin hayatı olmuştuk. Yaşamak için bir birimize nefes olmuştuk. İkimizde tam anlamıyla bitmiş durumdayken bir birimize tutunarak yeniden başlamıştık. Hayatımızın en manasız zamanında bir birimizin manası olmuştuk. Bunlar hafife alınacak şeyler değildi, en azından bizim gibi iki kırık dökük avare için.
"Şimdi daha iyi misin?"
"Evet. Sen benim şarj aletim gibisin, beni enerjiyle dolduruyorsun."
Güldüm. Telefona altıncı duyusu gibi davranan benim için bu sözler dünyanın en romantik sözleri olabilirdi.
"Hadi kahvaltı yapalım. Seninle günlük şeyler yapmayı özledim." Dedi kalkarak.
"Tamam ama ben hazırlayacağım sen oturacaksın, karının elinden bir kahvaltı ziyafeti bekleyeceksin. Anlaştık mı?"
"Tamam, güzel karım nasıl isterse öyle olsun."
Beni kaldırıp sandalyeme oturttu. Banyo da birlikte dişlerimizi fırçaladık, yüzümüzü de yıkandıktan sonra mutfağa geçtik. O öylece bir köşede durdu, ben de kahvaltılık bir şeyler çıkarıp çay hazırladım. Çayları koyduktan sonra masaya geçip oturduk. Şimdi tam sırasıydı, yemeğimizi yedikten sonra ona herşeyi anlatmak istiyordum.
Kahvaltı bittikten sonra salona geçip televizyon izledik. Ona söylemek istiyordum ancak nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum. Hadi Aynur topla kendini.
"Bir çay yapayım da içelim." Dedi Yusuf. Başımı salladım. Televizyon da oynanan filme konsantre olamıyordum, gergindim. Cümlelerimi kurmaya çalıştım.
Nasıl başlayacaktım söze? Sen aslında... Sen aslında evlatlıksın, nasıl denirdi ki? Offf... Bunu yapmak istemiyordum, ama yapmak zorundaydım. Eğer başkasından öğrenirse ona söylemediğim için bana kızardı. Hem yalan iki insanın arasına aşılması zor mesafeler sokardı, ben aramıza mesafe girsin istemiyordum. Ne olursa olsun söyleyecektim, çok üzülse bile yanında ben vardım, ona destek olur, toparlanması için elimden geleni yapardım. Doğru olan buydu.
Yusuf elinde tepsi salona girdiğinde gözlerimi ondan kaçırdım. Çayları masaya bırakıp önümdeki tekli koltuğa geçti. Çay bardağını elime aldığımda gerginlikten ellerim titredi, az kalsın çayı üzerime döküyordum.
"Hayatım, yanacaksın," dedi Yusuf çay bardağını elimden alırken. Yapamayacağım, hayır. Ben... Ben onun dünyasını başına yıkamam.
"Yusuf..." Dedim ama gerisini getiremedim, boğazımda konuşmama mâni olan bir yumru vardı. Yutkundum. Çayı tekrar elime aldım.
"Önemli değil, sadece üşüdüm sanırım..." dedim, ama pek inanmış gibi değildi. yüzünde şüpheci bir bakış vardı, kahretsin beni çok iyi tanıyordu.
"Bana söyleyeceğin bir şey mi var?"
İşte o korktuğum soruyu sormuştu.
Dişlerimi alt dudağıma geçirip, gözlerimi kapadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
RomanceKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...