Merhabalar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar ☺️☺️
Multimedya: Mavi Gri altüst olmuşum
★★★Bölüm 23: İçimizdeki zehir ★★★
Hayat bazen insanı şaşırtır. Masum görünen her şey içinde bir miktar zehir barındırabilir. Bu zehir kana karışmaz, içinde yavaşça büyür. Bazen sana azap verecek kadar olur, bazense sahradaki kum taneleri gibi güneşte eriyip gider. Önemli olan içimizi ısıtacak bir güneş bulmaktır. O güneş içimizdeki zehri kum taneleri gibi yakıp kül eder, sonra da esen rüzgar onları alıp götürür.
Yusuf duyacakları karşısında yıkılacaktı. Doğru bildiyi ne varsa hepsi birer yalandan ibaretti. Karşısına geçip gözlerinin içine bakarak bu gerçekleri anlatacak cesareti kendimde bulamıyordum. İki gündür ondan kaçıyor, telefon görüşmelerini kısa tutmaya, bir şeyler belli etmemeye çalışıyordum. Ancak insan sevdiğinden bir şey saklayınca kalbinin üstünde bir yumru varmış gibi oluyormuş, kalbim büyük bir günah işlemiş gibi suçluluk duygusuyla eziliyordu. En önemlisiyse Yusuf'a duyduğum özlemdi. Evlendiğimizden beri bu kadar uzun süre ayrı kaldığımız olmamıştı. İlk defa ondan bu kadar ayrı kalıyordum, içim özlemle dolup taşıyordu. Bir yandan öğrendiğim gerçeklerin altında ezilirken, bir yanım çocuk gibi kıpır kıpırdı. Böyle bir şey mümkün olamaz, derdim önceleri. Ancak sevince her şey olabiliyormuş, hayat bana bunu öğretmişdi. Buna daha fazla dayanamayacağımı anladığımda kendimi toparlayıp eve geri döndüm. Abim beni eve kadar getirdi, onu içeri buyur ettim. Evime ilk defa gelmiyordu, ama bunca aydır evli olmama rağmen hiç tüm aile bir arada yemek yememiştik. Bunu aklımın bir köşesine not ettim.
"Abi sen geç otur, ben Yusuf'a bakıp geliyorum," dedim abimi salona buyur ederken. Onu orada bırakıp odamıza geçtim. Yusuf orda yoktu. Yusuf'un önceden kaldığı odaya girdim. Yusuf yorganı üzerine çekmiş, uyuyordu.
"Hadi uykucu, uyanma vakti karın geri döndü." Dedim neşeli bir sesle.
Uykulu gözlerini yavaşça aralayıp "Hayatım seni çok özledim," dedi. Sesi boğuktu.
"Rüya bile olsa yüzünü görmek, çok güzel."
Onu alnından öptüm. Yanıyordu.
"Yusuf yanıyorsun."
Yorgun gözlerini tekrar kapadı.
"Abi! Abi! Hemen buraya gel!" Diye bağırdım heyecanla.
Abim hemen yanıma geldi, "Abi Yusuf yanıyor. Bir şey yap!"
"Sakin ol Aynur, bakacağım şimdi."
Elini Yusuf'un alnına dayadı "Evet ateşi var. Ben İbrahim'i arayayım o bana ne yapmam gerektiğini söyler, eğer ciddi bir şey olursa hastaneye gideriz."
O telefonda büyük abimle konuşurken ben Yusuf'un saçlarını okşadım. Ter içindeydi, ben evden ayrıldığımda biraz kırgınlığı vardı, ama ateşi yoktu. Ben bunu nasıl anlamamıştım, kendi derdime düşmüş onu unutmuştum. Ben hiç iyi bir eş değildim.
"Özür dilerim, özür dilerim Yusuf."
Abim konuşmasını bitirip yanıma geldi.
"Sen termometreyle ateşini ölç ben de İbrahim'in dediği ilaçları alıp geliyorum."
Onu başımla onaylayıp sehpada duran termometreyi aldım. Termometreyi ağzına yerleştirip saate baktım. Ateşi 38 buçuktu.
Ah Yusuf neden kimseye haber vermiyorsun ki. En azından Şahin'i arasaydın. Ama yapmaz ki, hiç kimseye yük olmak istemez. Bu yüzden hastalanmaktan nefret eder. Off... Seni seviyorum be adam, beni üzmeye ne hakkın var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
Roman d'amourKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...