Bölüm 17: Prenses ve şövalyenin hikâyesi

16 2 24
                                    

Merhabalar herkese. Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar ☺️☺️

Multimedya: Emircan İğrek - Ali Cabbar ( tam olarak bizim Şövalye için yazılmış şarkı) keyifli dinlemeler.

★★★Bölüm 17: Prenses ve şövalyenin hikâyesi ★★★

Uzun yıllar önce çok varlıklı bir kral varmış. Kralın hazinelerinin çokluğu sadece krallıkta değil, tüm dünyada konuşuluyormuş. Zengin kral aynı zamanda da merhametliymiş, kimseye zulüm etmez, hakk yemezmiş. Bu yüzden krallıktaki herkes onu çok severmiş.

Kral uzak krallıkların birindeki güclü bir kralın guzeller güzeli kızıyla evlenmiş. Kral kraliçesine çok aşıkmış, ondan başka hiçbir kızı görmüyormuş gözleri. Gel zaman git zaman derken kral ve kraliçenin küçük bir kız çocuğu olmuş. Kral küçük prensesin doğumuna o kadar mutlu olmuş ki kırk gün, kırk gece davetler vermiş. Çalgıcılar durmadan çalıyor, yemek kazanları fokur fokur kaynıyormuş. Kral kızının minnacık ellerini avuçlarının arasına aldığında dünyadan bundan daha güzel hiçbir şey olamaz, demiş kendi kendine. O kadar mutlu hissediyormuş ki kendini içi içine sığmıyormuş. Krallıkta ki tüm yoksulları davet ettirip, yedirip içirmiş. Mutluluğunu tüm krallıkla, hatta tüm dünyayla paylaşmak, küçük kızını herkese göstermek istiyormuş. Nezaketle gelen misafirlerin iyi dileklerini dinliyor, onlara geldikleri için teşekkür ediyormuş.

Aynı gün dünyaya başka biri daha gözlerini açmış. Kralın en yakın korumasının oğlu olmuş. Sessizce çocuğunun doğmasına seviniyormuş koruması. Onun kral kadar hazineleri yokmuş, bu yüzden oğluna kırk gün, kırk gece davetler verememiş, buna çok üzülmüş şövalye.

"Benim oğlumun o küçük kızdan hiçbir eksiği yok, tıpkı mutluluğumun kralın mutluluğundan geri kalmaması gibi. Ama oğluma bir davet bile veremiyorum." Diye düşünmüş şövalye.  

Karısı kocasının kısık sesle söylediği sözlerini duymuş, yanına gelip kulağına şöyle fısıldamış "biz kral kadar büyük davetler veremiyor olabiliriz bu oğlumuzu onun kızını sevdiği kadar sevmediğimiz anlamına gelmez ki. Sevgi parayla ölçülen bir şey değil. Sevgi ona gösterdiğin şefkatle ilgili bir şey. Önce bunu anlamalı, daha sonra oğluna gerekli tüm sevgiyi vermelisin. Verdiğin her sevgi o davetlerden bin kat daha özel." Demiş karısı. 

Şövalye karısına sarılmış, her zamanki gibi karısı yine haklıymış. Sevgi parayla ölçülen bir şey değilmiş. Kendine söz vermiş o gün, o kadar sevecekmiş ki oğlunu  dünya onun sevgisinden söz edecek, kralın davetlerini unutacakmış. Sözünü tutmuş da, hem karısı, hem de o oğullarını sevgiyle büyütmeye başlamışlar.

Yıllar geçmiş prenses ve şövalye büyümüş. Prenses tüm güzelliğiyle hem yaşadığı krallığa, hem de diğer krallıklara nam salmış. Babasının sarayında el bebek, gül bebek yaşayan prenses bir prensin onu alıp kendi sarayına götüreceği günü hayal edip durmuş hep. Aynı annesinin dediği gibi çok yakışıklı bir prens çıkacak onu bu krallıktan başka bir krallığa götürecek, prenses hiç çıkmadığı sarayından görmediği, bilmediği bambaşka bir sarayda yaşayacak, orayı evi gibi sevecekmiş. Prenses hep daha akıllı, daha güzel, daha nazik olmak için çalışmış. Gelecekte karşılaşacağı prensin karşısına mükemmel olarak çıkmak istiyormuş, çünkü. Gece gündüz demeden bir sürü kitap okumuş, kendini eğitmiş. Tam olarak hazır olduğunu hissettiğinde hayalini kurduğu prensi karşısına çıkacakmış. Öyle hayal ediyormuş.

Fakat prenses çok güzel gören gözleri olmasına rağmen daim etrafında olan, onu koruyup, kollayan şövalyeyi farketmemiş. Oysa bir kerecik şövalyenin yüzüne baksa tüm aşkını okuyabilirmiş o kara gözlerinden. Çok bakmış ama görememiş aşkını şövalyenin, aklı hep hayalini kurduğu prensteymiş. Prensin hayaline o kadar aşıkmış ki, kendini sadece buna adamış, etrafına doğru dürüst bakmamış bile.

Onu affetmek mümkün mü?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin