Yeni bölüm geldi 🤗 keyifli okumalar....
Multimedya: Gripin Nasılım biliyor musun?
★★★Bölüm 6: Uğursuz gelinlik ★★★
Yusuf'un koşarak evden gitmesi aklımda bir sürü soru işaretleri bırakmıştı. Sebebini söylememiş sadece özür dilemişti. Küçük bir özürden daha fazlası vardı eminim. Fakat söylemeyecekti, bunun da farkındaydım. Daha fazla soru sormadım, zaten buna vaktimiz de olmadı, düğün hazırlıkları bana çoğu şeyi unutturmuştu. En çokta Zaur'u... Demek isterdim, ama her saniye aklımda olan bir adamı nasıl unutabilirdim ki. Onunla evlenmek için yaptığım hiçbir düğün hazırlığı bana sıkıcı gelmemişti, ikimiz birlikte bir şeyleri seçiyor, en güzel nasıl yaparız diye durmadan kafa yoruyorduk. Ama şimdi, herşey çok sıkıcı ve yorucu geliyordu. Belki de anlamsızdı, sahte olan herşey gibi...
Yusuf... Ona alışmaya çalışıyordum, arada ona bakarken Zaur'u hatırlayıp kötü olsam da, bu zamanla geçecekti, buna emindim. Bir gün Zaur'u unutacak hayatıma mutlu olmasa bile, normal şekilde devam etmeyecektim. Bu yarım kalmışlık hissi zamanla geçecekti. Geçmek zorundaydı, bu hisle yaşamak çok zordu, nefes alırken bile ciğerlerime batan bir şeyler vardı. Onu özlüyordum, onu seviyordum, benim tüm hayallerim onunla güzeldi. Şimdi... Hayal kurmaktan bile yoksundum. Hiçbir hayal onunla kurduğum gibi olmayacaktı, olamazdı da...
Nihayet tüm hazırlıklar bittiğinde derin bir nefes aldım, geriye sadece gelinlik kalmıştı. Ne kadar ertelesem de, bir gelinlik giymek zorundaydım, sonuçta 'evleniyordum'. Severek olmasa bile... Bir tane beyaz elbise, ne kadar korkunç olabilirdi ki, değil mi? Fakat benim için korkunçtu, benim için beyaz renk olan herşey korkunçtu. Gelinlik dahil.
Gelinlik... Bu kelime bana sadece o lanet kazayı hatırlatıyordu. O lanet gün, uğursuz gelinlik ve hayallerini gömmüş bir gelin. Bunlar tam olarak beni ifade eden sözcüklerdi.
O uğursuz gelinlik hazırdı, Nelya hanım eve kadar göndermişti, sağolsun. Parasını peşin ödediğimiz için sorma gereği bile duymamıştı. Eğer sorma gereği duysaydı, direk çöpe at derdim, onu görmek bile bana o lanet günü hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.
Gelinlik çizilirken kurduğum tüm hayalleri Nelya hanıma anlatmıştım. Fransızcam çok iyi olduğu için onunla konuşurken hiç zorluk çekmiyordum. Bana hayallerini anlat, sana en güzel gelinliği çizeyim, demişti. O günü o kadar net hatırlıyordum ki, heyecanla ona bir şeyler anlatırken dilimin topuk vuruşu, kelimeleri yanlış söylemem, hızlı hızlı konuşurken onun beni anlamaması... Hepsi... Hepsi benim için çok tatlı birer anıya dönüşecek, gelecekte çocuklarıma anlatacaktım, hatta video bile hazırlamak istiyordum, anne ve babanızın düğünü diye. Onlar anne ve babalarının aşkıyla büyüyecekti. Artık hepsi birer hayal olarak kalmıştı. Gözlerimden bir kaç damla yaş aktı.
Zaurla aşkımızı, bana nasıl "prensesim" diye seslendiğini anlatmıştım ona. Düğününde tam bir prenses olacaksın, sana söz, demişti. Ve sözünü tutmuştu, gelinliğim tam da prenseslere layıktı, fakat ben artık o prenses değildim, tacım düşmüştü ve ben eğilip onu yerden alamazdım, düşer bir yerlerimi yaralardım. Bu yüzden katlanamıyordum işte, o uğursuz gelinliğe, ona her baktığımda kurduğum hayaller geliyordu aklıma. Boğazım düğüm düğüm oluyor, kalbim sızlıyordu.
Gözlerimi kapattığım an canlanan o görüntü beni korkuttu, daha hazır değilim. Şimdi olmaz... Daha yüzleşecek kadar kabuk bağlamadı yaram.
Gözlerimi hızla açtım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken gözlerimi gelinlikte gezdirdim. Uğursuz... Uğursuz... Diye tekrar edip durdum bir kaç kez. Gözlerim malzeme dolabında takılı kaldı bir süre, yavaş yavaş yanaştım o dolaba, içini açıp demir makası elime aldım. Soğuk demir parçası içimi ürpertti. O an ne düşündüğümü, nasıl hissetmem gerektiğini kestiremiyordum. Sadece gelinliğe yaklaştım, makasla beyaz tüllerini kesmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu affetmek mümkün mü?
RomanceKimine göre kolay, kimine göreyse zordur affetmek. Bazense imkansızdır. En çokta katilini affetmek zordur. Hayallerinin, umutlarının, geleceğinin katilini... Ben bahtsız bir prenses olarak, savrulan yaprak misali rüzgara teslim olmuşken, o kaderimiz...